🏺🏺🏺
Sonsuz Esaret
Bölüm 4 – "Kalbimdekiler"
Neden bu zamana kadar evlenemediğin anlaşıldı.
Octavian ile ilk kez karşılaştığım akşam gözlerinin insanı kendine çeken birer kanca olduğunu düşünmüştüm. Bakışlarından kaçmak imkansızdı, bana kendimi çaresiz hissettiriyordu. Ne zaman korkudan elim ayağıma karışsa, beni yoran o huzursuz heyecana kapılsam aynı şeyi tekrar ediyordum; böyle devam etmeyecek, zamanla adamın varlığına alışacağım.
Fakat zaman geçtikçe işler benim için kolaylaşacağına zorlaşıyordu. O an tek başıma kaldığım mutfakta, elime aldığım avuç dolusu kumla kahvaltı tabaklarından birini ovarken Octavian'ın sesi sürekli kulaklarımda geziyordu. Kimse için hiçbir önemi olmasa bile öfkeliydim, dizilen tabaklar pek kirli olmamasına rağmen adeta hıncımı almak istercesine hırpalayarak ovuyordum. Kendimi yatıştırmaya çalıştıkça adamın sesi kulağıma doluyordu, nişanlısının alay eden kahkahasını tekrar işitiyordum.
Benimle alay ediyor diye düşündüm, artık bu durumdan en ufak bir şüphem yoktu. Octavian için bir eğlenceden daha fazlası değildim. Utanıp sıkılan hallerim, kızaran yanaklarım onu eğlendiriyordu. Eğer farklı koşullarda karşı karşıya gelmiş olsaydık bu saygısızlığını yanına bırakmazdım. En azından ne kadar kendini beğenmiş ve zalim bir adam olduğunu söylerdim. Oysa şimdi o izin vermeden karşısına geçip başımı kaldırmaya dahi hakkım yoktu. Bu gerçeği düşünmek, sırtıma inen bir kamçı gibi beni adama karşı daha beter öfkelendiriyordu.
Dişlerimi sıkarak rezil herif diye söylenirken bir başka tabağa uzandım. İlk kez yaptığım iş beni hiç yormuyordu, canı varmışçasına hırpaladığım tabakları göreni hayrete düşürecek kadar istekli yıkıyordum. Kaldı ki çok zaman geçmeden izlendiğimi fark ettim. Kendimi adeta tabakların arasında kaybetmişken birinin bana seslendiğini işittiğimde omuzumun üzerinden arkama baktım. Bir iki adım ötede duran Paris şaşkınlıkla beni izliyordu, yüzündeki ifadeye bakılırsa uzun zamandır oradaydı.
"Özür dilerim, bana mı seslendin?"
Paris başını sallayarak yanıma yaklaştı. Taşıdığı su testilerini bulaşıkların dizili olduğu tezgâhın üzerine bırakırken bakışları kısmen üzerime döndü.
"Neredeyse adını yanlış söylediğimi düşünmeye başlamıştım."
Mühürlendiğim ilk zamanlar biri Dilla diye seslendiğinde duraksayarak tepki veriyordum. İnsanlar bunu ürkekliğime yoruyorlardı, oysa ben arkadaşımın adını kullanmaya alışamamıştım. Biri Dilla dediğinde bana seslenildiğini anlamam zaman alıyordu. Villaya geldiğimden beri bu sorunu aştığımı düşünsem de, dalıp gittiğim anlarda artık bana ait olan bu isme tepki vermekte gecikiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuz Esaret
Historical FictionM.Ö 146 - Roma Cumhuriyeti. İskender'in imparatorluğunu tarihe gömen, kadim Yunanistan'ı kılıcının önünde diz çöktüren General Octavian genç yaşında aldığı gösterişli zaferlerinin ardından adını tarihin altın sayfalarına yazdırmaya kararlıdır. Fakat...