Bölüm Öncesi Kısa Bilgilendirme
- Geçen bölüm açıklamayı unutmuşum, bu bölüme kaldı. Arkadaşlar, Antik Roma'da evlat edinmek çok yaygın bir durum. İçme suyu kurşun kanallarla taşındığı için kurşun zehirlenmesi yüzünden hem doğurganlıkları azalıyor hem de uzun yaşamıyorlar, kadınların çoğu da doğum yaparken ölüyor. Bu yüzden, imparatorlar dahil olmak üzere güçlü adamlar mirasları için evlat ediniyorlar.
- Daha önce de anlatmıştım, tekrar etmek istiyorum. Octavian, hikayemizde Roma ordularının başındaki general ama o zaman için general diye bir ünvan yok. Generale legatus deniyor. Ben sürekli böyle terimler verip sizi sıkmamak için general diyorum. Bu legatus denen kişiye askerleri Imperator diye sesleniyorlar, ve evet günümüzdeki imparator kelimesi de buradan geliyor. Ben bunu şuraya yoruyorum, dünyanın gördüğü ilk diktatör ve imparator Sezar'dı ve hepimizin bildiği üzere kendisi askerdi. İlk resmi imparator Augustus'un da asker olduğunu düşünürsek sanırım ülkenin başına geçince de bu hitabı kullanmaya devam etmişler ve zamanla askeriyeden çok yöneticiler için kullanılan bir unvana evrilmiş. Uzun lafın kısası, Octavian'a Imperator denildiğinde kafanız karışmasın kendisi hala general.
- Biliyorsunuz Roma ve Yunan mitolojileri birbirine benziyor. Fakat arada ayrılan birkaç nokta var, bunlardan biri de savaş tanrıları. Antik Yunan'da Ares pek sevilip sayılmıyor fakat Roma'da Mars için aynı şey geçerli değil. Özellikle askerler Mars'a büyük saygı duyuyorlar ve savaş öncesi ona dua edip adak sunuyorlar. Mars'ın normalde adı sadece Mars'ken askerler onu genelde Mars Ultor yani İntikam alan Mars olarak anıyorlar. Bu Ultor kelimesi İngilizce Avenger'ın karşılığı ama Türkçe'de intikamcı demek bana çok saçma geliyor, intikam alan daha havalı sanki. Neyse, demek istediğim Mars Ultor'u birkaç kez daha duyabiliriz.
🏺🏺🏺
Sonsuz Esaret
Bölüm 8 – "Köle"
Rüyamda koca bir çayırda tek başımaydım. Kurumuş otların üzerinde ciğerim yanarcasına koşuyordum. Güneş gökyüzünde süzülürken acımasız bir düşman gibiydi ve görünürde gölgesine sığınılabilecek tek bir ağaç dahi yoktu, arazi ucu bucağı olmayan bir hiçliği andırırken önümdeki tümseğin ardında parlayan deniz şefkatli bir anne gibi kıyıya kucak açmıştı.
Titreyen bacaklarımla savaşarak, tüm gücümle maviliğe doğru koşarken bu yeri tanıdığımı hissettim. Nerede olduğumu anlamak için etrafıma baktığımda gözümün önü buğulandı, o ana kadar ağladığımın farkında bile değildim. Hem koşup hem de yüzümü ovarken göremediğim iri bir çalının dikeni kolumu boylu boyunca çizdiğinde yalpalayarak yere düştüm. Kendimi tutamayıp canımın acısıyla bağırdığımda çığlığım çayır boyunca yankılandı. Yığıldığım yerde öksürerek ağlarken kolumdaki çiziği ve sızan kanı fark ettim. Bu küçük ayrıntı bana geçmiş bir anı hatırlattığında nerede olduğumu anladım. Olduğum yerde güçlükle doğrulup etrafıma baktığımda çayır bana yabancı gelmedi. Acıdan sıktığım dişlerimin arasından inlercesine hayır diye mırıldanarak ayağa kalktım. Topallayarak kıyıya doğru koşarken aklımı kaybetmişçesine aynı şeyleri tekrar ediyordum; Kıyıya git, kayıkçı Atticus seni Pergamon'a götürecek! Cornelia öldü! Cornelia öldü!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuz Esaret
Historical FictionM.Ö 146 - Roma Cumhuriyeti. İskender'in imparatorluğunu tarihe gömen, kadim Yunanistan'ı kılıcının önünde diz çöktüren General Octavian genç yaşında aldığı gösterişli zaferlerinin ardından adını tarihin altın sayfalarına yazdırmaya kararlıdır. Fakat...