İyi okumalar...
"Prens Jeon, hazırsanız buyrun gidelim." Jungkook bahçeye adımını attığı an önüne fırlayan adama kaşlarını çattı.
"Gelmeyeceğimi söylemiştim diye hatırlıyorum."
Ses tonu mesafeliydi, işe alınalı birkaç ay olmuş bu adamla resmiyeti korumak konusunda netti kralın kuzeni. Diğerleri, senelerdir kraliyetin hizmetinde çalışanlar, Jungkook ve Jimin'in küçüklüklerini bildiklerinden onlara yakın davranmak çok büyük bir sorun olmamıştı. Yetişkin ve kuzenini krallık koltuğuna oturtmuş haliyle kimseye sevimli yönünü gösterecek değildi genç adam, çok sevgili istisnası hariç. Ona eşlik etmekten sorumlu saray görevlisi dış kapıya yöneldi.
"Gitmenizi tavsiye ederim, heyet gittiğinizi duyunca memnun olacaktır." Jungkook sabır dileyerek gökyüzüne diktiği bakışlarını karşısına çevirdi. Göz göze geldiği kişiyle yutkunmuştu.
"Komutan?" Yoongi öne eğilerek selamladı uzun boyluyu.
"Efendim, güneşli günler dilerim." Diğer yöne ilerleyecekti ama Jungkook panikle elini kaldırdı.
"Dur!" Saray görevlisi de komutan da durmuş, ona bakıyorlardı şimdi. "Komutanla konuşacaklarım vardı bugün. Kimseyle görüşmeye gidemem. Değil mi komutan Min?" Yoongi hafifçe kaşlarını çatmıştı.
"Eğer mühim bir görüşmeniz varsa bunun için ertelemeyin lütfen." Diğerinin bakışlarıyla anlatmayı denediğini idrak etti sonra. "Ancak sizin benimle konuşmayı dilediğiniz konu da oldukça mühimdi, bir an önce önlem alınmalı."
"Komutan Min?" dedi görevli araya çekinerek girdiğinde. "Ne için önlem alınacak acaba?" Komutanın omuzları dikleşti.
"Hükümet ve ordu arasında olan bir güvenlik mevzusu, size detayları verip tehlikeyi artıracak değilim elbette Hahoonssi." Jungkook'a baktı. "Eğer sizin için de uygunsa gidelim efendim."
"Gidelim. Hahoon, sen benim adıma gerekli açıklamada bulunursun." İtiraz için ağzını açan adamı hızla susturdu. "Bu prensinin bir emridir Hahoon."
Odasına yürürken arkasından ilerleyen komutanın varlığını hissedebiliyordu. Onu bu istenmeyen buluşmadan kurtardığı için teşekkür edecekti. Tahta kapıyı açıp da içeri girdiğinde Yoongi'ye döndü. Komutan kapıyı arkasından kapatmış, sürgüsünü çekmişti. Öylece dikilen Jungkook'u şaşkın gözlerle izledi.
"Bir sorun mu var?" Genç adamın parmakları diğerinin yanaklarına değdi. Yoongi ani temasla irkilmişti.
"Beni kurtardığın için teşekkür ederim." Komutanın kaşları çatıldı.
"Jungkook," dedi sakin bir sesle. "Seni kurtarmadım. Neyden bahsediyorsun?" Jungkook'un elleri onun ellerine tutundu.
"Eğer sen gelmeseydin beni evleneceğim kadınla buluşturacaklardı." Kısa boylu geriye doğru bir adım atıp ellerini ondan kurtardı.
"Evleneceğin kadın mı? Heyet sana evlenmen için birini buldu demek." Düşünceliydi konuşurken, tereddüt ettiği her halinden belli oluyordu ve Jungkook konuşamadan sözlerine devam etmeseydi muhtemelen asla söyleyemezdi. "O buluşmaya gitmelisin."
"Yoongi, aklını mı yitirdin? Evlenmek istediğimi de nereden çıkardın? Onunla tanışmam gerekmiyor çünkü onu hayatıma almayacağım." Yoongi başını hızlı hızlı iki yana salladı.
"Asıl sen aklını yitirmiş olmalısın Jungkook. Heyet bunu bırakmaz, eğer gitmezsen seni zorlamayı sürdürecekler. Git ve bundan korunmanın bir yolunu daha sonra bulalım. Seni evlenmeye göndermiyorum. Sadece biriyle tanışacaksın, benim nezdimde bu sıradan birinin sıklıkla gerçekleştirdiği bir eylem." Genç adam komutanın ellerini yeniden kavramıştı.
"Beni bırakmayacağını söyle." dedi tek nefeste. Bu istek diğerini afallattı. "Beni bırakmayacağını söylemezsen onunla tanışmaya gitmem. Beni yerlerde sürükleseler de gitmem."
"Seni elbette bırakmayacağım, bunu aklından geçirmen bile hata. Ancak lütfen, git artık. Aksi takdirde heyetin tavrı daha kötü olacak." Jungkook başıyla onaylamış, onunla birlikte kapıya yönelmişti. Saray görevlisi hala avludaydı. Onu heyete haber vermeden yakaladığı için şanslı olduğunu hissediyordu.
"Hahoonssi." diye seslendi adama. Anında kendisine dönen görevli öne eğilmişti. "Gidebiliriz, konuşmamız beklediğimden kısa sürdü." Şaşkın bir yüzle önce ona baktı Hahoon, ardından arkasında kalan Yoongi'yi buldu gözleri.
"Buyurun prensim, gidelim." Kapıya birkaç adım kala uzun boylu bir beden girdi dış kapıdan içeri. Jungkook zemindeki bakışlarını duyduğu sesle kaldırınca güçlükle yutkundu.
"Prensim," demişti adam, başını hafifçe öne eğerken bunu çok da ciddiye alıyor gibi görünmüyordu. "Güzel günler diliyorum. Bir ihtiyacınız olursa buradayım."
Onun imalı ses tonuna kaşlarını bile çatamadı. Kim Namjoon gamzelerini göstererek gülümsedi ve Jeon Jungkook'un zihninde kitaplarla dolu bir arka plan canlandı. Titrediğini koşturarak yanına gelen komutan kolunu tutana dek fark etmemişti.
"İyi misin-iz?" diye sordu Yoongi telaşla, saygı ekini son anda hatırlamıştı. "Sorun nedir?" Kolunu sıkıca tutmayı bırakmadı. Şimdi yalnızca Yoongi değil, gözlerini ayıramadığı Namjoon da meraklanmıştı. Öne doğru bir adım attı göz göze bakakaldığı adam.
"Jungkookssi?" Babası heyet üyesiydi, onun adını kullanmaktan çekinmemesi asla şaşırtıcı değildi. "Neyin var?" Ve saygı ekleri yalnızca hizmet edenler içindi Namjoon'un gözünde. O krala ve yakışıklı kuzenine hizmet etmezdi. Jungkook çenesi kilitlenmiş gibi suskunluğunu sürdürürken Namjoon bir kez daha araladı dudaklarını. "Beni duyuyor musun?"
Raflar dolusu kitap, karşısındaki boş sandalye, önündeki kağıt yığını bir kez daha gözlerinin önünde canlandı. Namjoon'un sesi omzuna dokunan eliyle sahneyi tamamlarken, evleneceği kadınla tanışması için saray dışına çıkarılacak genç adam öylece olduğu yere bayılmıştı. Telaşlı sevdiği zihninde Namjoon'un yerini doldursa da yanlış olan bir şeyler vardı. Bayıldığı zeminde başı yere çarpmasın diye nazikçe Yoongi tarafından kavrandı ancak Jeon Jungkook'un zihnindeki ağırlığın altından kalkması o kadar hızlı olmayacaktı.
Jungkook'a neler oluyor?
![](https://img.wattpad.com/cover/303807328-288-k542958.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hands Tied¹ ~ Yoonkook
Фанфик"Seni bırakmam. Bu uğurda ölsem bile seni asla bırakmayacağım." "Sen ölürsen asla kavuşamayız." '𝑻𝒊𝒆𝒅-𝑪𝒓𝒐𝒔𝒔𝒆𝒅' serisinin ilk kitabıdır.