11. Çay

115 11 0
                                    

İyi okumalar...

"Prensim?" İrkilerek arkasını döndü. Hizmetkar öne eğildikten sonra konuşmuştu. "Hazırsanız gidelim."

"Nereye?" Adam şaşkınlık içinde baktı genç prense.

"Lee ailesinin kızı ile tanışacaktınız bugün. Konuk salonunda sizi bekliyorlar."

Jungkook kaşlarını çattı. Etrafına bakınmıştı ancak onu kurtarabileceğini bildiği komutan askerleriyle eğitimdeydi. Kuzeni de ortalıkta görünmüyordu. Dişlerini sıkarak konuk salonuna giden koridora yöneldi.

Genç kız içeride, bir masanın başında oturuyordu. Başka bir hizmetkar masaya bir demlik bırakmıştı, bir köşede servis yapmaya hazırdı. Topuz yapılmış saçları, sarı hanboku ve öne eğik başıyla kızın sokakta gezen birçok kızdan bir farkı yok gibi görünüyordu. Babası oldukça varlıklıydı, hizmetkar bunu Jungkook'a günlerdir anlatmaya çabalasa da ancak Yoongi gittikten sonra kendini dinletebilmişti. Ticaretle uğraşmaktaydı kızın ailesi. Hiç yokluk görmemiş, prensesler gibi büyütülmüştü. Kusursuz aile çizgisine bir yenisini katmak isteyen babasının heyetle bağlantısı sayesinde Jungkook'a bir aday arandığında akla gelen kişi olmuştu. Birçok meziyetinin yanına prensin karısı olmayı eklemesi heyetin ve babasının gözünde an meselesiydi. Onun karşısına yerleşirken iç çekti Jungkook.

"Merhaba." Onunla evlenmeyecekti, yine de bu nazik prensin ters davranmasını gerektirmezdi.

"Merhaba prensim." Kız kalkıp eğilerek selamlamak istedi onu ancak Jungkook elini öne uzatmıştı.

"Kalkmayın lütfen." Hizmetkara bir bakış attı. Çay bardakları dolmaya başladı anında. Çayından bir yudum aldı. Hala odada beklediğini bildiği hizmetkarlara bakmadan mırıldandı. "Dışarıda bekleyebilirsiniz, beni gardiyan gibi beklemeniz rahatsız ediyor."

"Ancak prensim..." Jungkook itiraz etmeye yeltenen hizmetkara keskin gözlerle döndü. Anında susmuştu adam.

"Beni öldürecek değil ya. Çıkın dedim." Oturduğu konumda biraz dikleştiğinde kız çayını yudumlamaya başlamıştı. Gözlerini genç kıza dikti, onun bir şey söylemesini bekliyordu ancak kız konuşacak gibi durmuyordu. "Size karşı açık konuşacağım."

"Elbette prensim. Buyrun." Bir gülümseme kapladı kızın dudaklarını. Jungkook bu gülümsemenin söyleyecekleri yüzünden kaybolmamasını dileyebildi yalnızca. Kızın kendisiyle evlenmek için ortalığı ayağa kaldırdığı yoktu, babası aracılığıyla ayarlanmış bir görüşme olduğunu biliyordu. Dişlerini sıktı konuşmadan önce.

"Bu evliliği yapmak istemediğimin farkındasınızdır umarım." diye girdi söze. "Zannımca siz de babanızın isteği doğrultusunda buraya çağırıldınız."

"Evlenmek için uygun yaşta olduğuma kanaat getirildi prensim. Benim bir beyanda bulunmam doğru olmaz, böyle yetiştirilmedim." Prens gözlerini bardağına çevirirken iç çekti.

"Saygınızı anlıyorum. Size bir garezim olduğunu düşünmenizi de istemem. Lakin evlilik geri dönüşü mümkün olmayan bir yol, sizi tek başınıza yürüyeceğiniz bir yola çıkarmayı dileyemem." Kızın yüzü belirgin bir ifadeyle asılınca genç adam başını dikleştirdi. O bir prensti, birinin karşısında mahcup hissetse dahi başı eğik gezmemeliydi. Çenesini kasarak konuşmaya hazırlandı. Kız dudaklarını aralamış ve onu daha lafa giremeden susturmuştu.

"Görüşlerinize elbette saygı duymaktayım prensim. Beni düşündüğünüz için de minnettarım ancak ailem ve heyet bu evliliğin yapılacağından oldukça eminler. Halk arasında yayılmaya başladığı söylentileri dolaşıyor. Sizin ve kralımızın evleneceği adaylar bulunmuş ve bu evlilikler yapılana dek heyet vazgeçmeyecekmiş. Bu nedenle," Eğik başını kaldırıp Jungkook'un gözlerine baktı. "Bana eşim diye seslen lütfen."

Bir flaş patladı. Jungkook kaşlarını çatarken karşısındaki kızın saçlarının bir kısmı açılmış, kalan kısmı ise başının tepesinde iki ayrı küçük daire şeklinde tutturulmuştu. Kıyafetleri hala sarıydı, hanbok yerine daha dar bir üst giyiyordu. Yüz ifadesi tamamen aynı kaldığından Jungkook yine o anlardan birini yaşadığını fark edebilmişti. Gözlerini sıkı sıkıya kapatırken kızın söylediklerini duymuyordu.

"Görüşmemiz burada sonlanmıştır." dedi zar zor. "Yapacak işlerim var, müsaadenizi rica edeceğim." Kız başını salladı.

"Ah, elbette prensim. İşlerinizle ilgileniniz, ben bir sonraki görüşmemiz için haber bekliyor olacağım. İyi günler." Yerinden kalkıp onu eğilerek selamladı. Ardından kısa ama hızlı adımlarla kapıya yönelmişti. Jungkook yüzünü elleri arasına aldı. Bir süre öylece bekledi. Gözünün önünde patlayan ışıkları bir an önce durdurmak istiyordu. Derin nefesler aldı geçmesini umarken.

"Jungkook? İyi misin?" Tanıdık ses tonuyla irkilse de bunu olabildiğince az belli etmişti. Gözleri kesişince sesli bir nefesle ayaklandı. "Bir şeyin mi var?"

"İyiyim. Beni rahat bırak." İri yapılı adam ona doğru adımladı.

"Emin misin? Yine bembeyaz olmuşsun, tekrar bayılmayacaksın değil mi?" Bileğini kavrayan parmaklardan sert bir çekişle kurtuldu.

"Sana daha önce de beni rahat bırakmanı ve benden uzak durmanı söyledim Namjoon." Her kelimesinin üzerine bastırarak tekrarladı. "Beni. Rahat. Bırak."

Sinirinin de etkisiyle kendine gelen Jungkook onun omzuna çarpıp salonu terk ettiğinde diğeri sıkılı yumruklarıyla öylece donakalmıştı.

Bir sonraki bölüm biraz Vmin'e gidelim diyorum.

Hands Tied¹ ~ YoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin