Bölüm bayağı uzun oldu emeğime karşılık verip yorumlara boğun beni. Ayrıca angst olsada güzel bi sonla bittiğini düşünüyorum.
***
Her gece gördüğüm kendini tekrar eden rüyamda yine kan ve ter içinde kaldığımda, yavaşça karnımı tutarak doğrulmaya çalıştım. O günden sonra, ilk günler çok sık olsada bu rüyalar yavaş yavaş azalmaya başlamıştı. Neredeyse her gece dizlerimde yatan kanlı bedenine sarılarak çığlık atıyordum. Beyaz elbisem tekrar tekrar onun kanıyla renkleniyordu.
Neredeyse sabah olacaktı. Saat 5 buçuk 6 gibiydi. Sırtımı koca yatak başlığa yasladım ve 8 aylık karnımı okşadım. Güneş daha doğmamıştı ama etraf aydınlanmaya yeni yeni başlamıştı. Yanlızlığımı hissettim. Yanımda onu istedim. Belki de gizlice gidebilirdim.
Karnım yüzünden artık dombili birisi olduğum için yuvarlanarak yataktan çıktım. Hava biraz soğuktu, üstüme fazla ağır olmayan kabanımı aldım ve odamın kapısını sessizce açtım. Sağı solu kontrol ettikten ve kimsenin olmadığını gördükten sonra tam adımı mı dışarı attığım sırada bir ses beni durdurdu. Hadi ama ne ara geldin?
"Majesteleri... Kralın kesin emri var, bu saatte tek başınıza nereye gitmeyi planlıyorsunuz? Üstelik bu halinizle?" Diyip beni baştan aşağı süzdü. Eijirou'nun nöbet değişim sırası gelmiş olmalıydı ki, tam değişim olduğu sırada yakalanmıştım. Açık konuşmaya karar verdim.
"Bak dinle, son zamanalrda çok fazla stresliyim ve stresim anca onun yanında atabiliyorum. Lütfen gitmeme izin ver. Yalvarırım. Babama da söyleme." Kollarını bağlayıp derin bir nefes verdi. Eijirou ile aramdaki ilişki diğer muhafızlar gibi değildi. Daha fazla arkadaş gibiydik ve şuan ki halimden dolayı emir vermek yerine emir alıyordum.
"Efendim zaten gün içinde sürekli oradasınız. Havalarda soğumaya başladı. Sizi düşünüyorum."
"Lütfen Eijirou yalvarırım gideyim..." Elimi karnıma koydum ve küçük küçük oynamaya başladım. "...doğum yaklaştığı için sancılarım artmaya başladı, sadece onun yanında kendimi rahat hissediyorum. Onu çok özlüyorum, lütfen beni durdurma." Gözlerim dolduğunda derin bir nefes verdi bıkkınca.
"Pekala ama tek başına gidemezsin, her zaman ki gibi." Her ne kadar yanımda biri olduğunda rahat hissetmesemde koruma falan geldiğinde uzakta duruyordu en azından. Hızlıca başımı salladığımda mutlu olmuştum. Son 8 ay boyunca hergün sıkılmadan onun yanına gitmiştim. Başka şekilde teselli bulamıyordum. Sancılarımı da sanki o iyileştiriyormuş gibiydi. Yanına gittiğim anda sancılarım tamamen diniyordu. Bazen karnımdaki rahat durmadığında da gidiyordum. Çok hareketli bir bebekti. İçimde dönüp duruyordu. Belki o da babasını hissediyordu.
Kısacık mesafeyi at arabasıyla gitmiştik çünkü dediğim gibi; yuvarlanan top gibiydim. Yürüyemiyordum.
Arabadan Eijirou'nun elini tutarak indim. O sırada aklıma en son at arabasına bindiğimde onun elini tuttuğum geldi. Yüzümdeki gülümseme buruklaşmıştı.
Arabadan indiğim gibi mermer döşeli alana baktım. Genellikle kral soyundan olanları buraya gömerlerdi sadece. Damat veya gelin olsun farketmezdi. Sonuçta kralın soyundandı. Babama yalvar yakar buraya gömdürtmüştüm onu. Kimse kabul etmese de, ölü veya diri olsada ben onunla evlilik girişiminde bulunmuştum. Burada olmal onun hakkıydı. Hem benim ondan bi brbeğim vardı.
Dikkatli adımlarla yürüyerek onun görkemli mezarının yanına gittim. Kraliyete gelen damatlar veya gelinler buraya gömülürdü. Hemen girişin yanında olması ise bana kolaylık sağlıyordu. Üstü açık güzel bir yerdi.
Onun mermer mezarından destek alarak hemen yanında bulunan mindere dizlerimi kırarak oturdum. Biraz zorlanmıştım ama mühim değildi. Kolumu koyduğum yere başımı yasladım ve toprağıyla birlikte mezar taşını izlemeye başladım. Adı özenle işlenmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Little Emotions // BAKUDEKU
FanfictionBakugo Katsuki, doğduğundan beri hiçbir duygu belirtisi göstermeyen, Prens Midoriya İzuku'nun kişisel muhafızı.... İzuku Midoriya, Katsuki Bakugoya duyguları öğretebilecek miydi?