Bahar ayının getirdiği sıcaklıkla birlikte, havada bulunan küçük bir kaç bulutun çıkardığı hafif meltem, penceremden içeri girerek okuduğum kitabın sayfasını çevirdiğinde, yerimi kaybetmenin huzursuzluğuyla homurdandım. Okumaktan sıkıldığımı farkederek kitabı sertçe kapattım ve yatağımda iyice gerindim. Her tarafım uyuşmuştu. Kaç saatte kitap okuduğumu bilmiyorum fakat, güneş şuan tam tepedeydi. Erken uyanıp kitap okumaya başlamıştım. Yani şuan öğlen saatleri olmalıydı.
Penceremden mavi gökyüzüne bakmayı kesip başucumda dikilen duygusuz adama baktım tekrar. Gecede burada kapımın önünde bekliyordu. Tüm gün yanımdaydı. Hiç uyumuyor ya da yemek yemiyor muydu bu adam?
"Katsuki." Diye seslendim usulca. Kızıl gözleri tam olarak bakmadan bana dönmüştü. Hafif kafasını eğerek emirlerini dinlemeye koyulmuştu. Ve ben tekrar onun duygusuz suratına hayran kalmıştım. "Çok sıkıldım. Çarşıya çıkalım mı?" Tekrar önüne dönüp kafasını eğdi ve benim o hayran kaldığım sesiyle konuşmaya başladı.
"Benim sizin isteklerinize karşı çıkma yetkim yok efendim. Fakat babanız Majesteleri Kral dan izin almanız şart." Bu adam çok sıkıcıydı. Ne vardı yani bana uyup kaçamak yapmama yardım etseydin? Doğru kafasını uçururlardı.
"O zaman gidip izin alalım." Diyip hızlıca ayaklandım. Büyük ihtimalle çalışma odasındaydı. İçimdeki hareketlilik yüzünden kapıyı hoplaya zıplaya açarak aynı şekilde uzun koridorda gitmeye başladım. Katsuki hemen arkamdaydı. Dışarıdan çok tuhaf gözüktüğümüzü hissedebiliyorum. Güle oynaya yürüyen birisinin yanında kale duvarı misali bi adam vardı.
Çalışma odasının önüne geldiğimizde Katsuki kapının yanında durmuştu. Nöbet bekleyen askerler gibiydi. Derin nefes verip gözlerimi devirdiğimde kapıyı iki kere tıklatmış ve komut beklemiştim. İçeriden kalın bir ses 'gel' dediğinde kapıyı yavaşça açıp kafamı içeri uzattım. Tabi masanın üstünde duran kağıt yığınından babamı göremiyordum.
"Majesteleri canım kral babam? Nerdesiniz?" O sırada kağıtların arasından benimkine benzeyen siyah kıvırcık saçlar çıkmasıyla bakışlarım yumuşadı ve tamamen içeri girip kapıyı aralık bıraktım. İlerleyip masanın tam karşısında durdum. "Çok meşgul görünüyorunuz."
"Ah evet... Yapacak tonla işim var. Sen ne için gelmiştin?" Ellerimi arkada bapladım ve birazda sevimli durmaya çalışarak konuşmaya başladım. "Canım sıkıldı da... Acaba çarşıya inebilir miyim diye sormaya gelmiştim."
Derin ve sıkıntılı nefes vererek gözlüğünü çıkardı ve burun kemerini ovaladı. Dışarı çıkmamdan pek hoşlanmıyordu. "İzuku... Dışarı çıkmanı istemediğimi biliyorsun. Sen özelsin. Başına bir şey gelmesine izin veremem." Yüzüm düşmüştü. Önceki saldırılarım hep dışarı çıktığımda olmuştu. Her seferinde son anda ya ben kendimi kurtarmış, ya da etrafta bulunan halk sayesinde kurtulabilmiştim. Ama dışarı çıkmayı seviyordum. Hem Katsuki vardı artık. O beni koruyabilirdi.
"Ama... Neredeyse hiç dışarı çıkmıyorum. Ve odam da otura otura çok sıkıldım. Hem artık Katsuki var. O beni korur. Gerçekten gidemez miyim?" Başımı öne eğdim. Gerçekten gitmek istiyordum oysaki.
Babamın sert bakışlarını gördüğümde 'peki' demekle kalarak arkamı döndüm ve yavaş adımlarla kapıya yöneldim. "Pekala gidebilirsin. Ama güneş batmadan hemen dön." Arkamdan gelen sesle tekrar babama baktım. İzin verdiğini duymak beni mutlu etmişti. Yüzümde kocaman gülümsemeyle kendime engel olamayarak yanına koşar adım gittim ve boynuna sarıldım.
"Teşekkür ederim."
"Hala bebek gibisin İzuku. Ve benim tek oğlumsun." Sıkıca sardı beni kollarıyla. Uzun bir sarılmanın ardından onu işleriyle başbaşa bıraktım ve odadan dışarı çıktım. Katsuki hala kapının yanında bekliyordu. O kadar mutlu olmuştum ki içimden gelen bir anlık hisle boynuna atıldım ve sıkıca sarıldım. Şok olmuş olabilirdi. Ama banane. Katsukiye karşı içimden gelen değişik bi duygu vardı. Kendime çok yakın görüyordum onu sebepsizce.
"Efendim... Bana temasta bulunmanız yasak. Lütfen sarılmayı bırakın." Duygusuz adam. Kollarımı geri çekip bu sefer elini tutup çekiştirmeye başladım. "Hadi ama Katsuki. Önümüzde uzun bir gün var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Little Emotions // BAKUDEKU
FanfictionBakugo Katsuki, doğduğundan beri hiçbir duygu belirtisi göstermeyen, Prens Midoriya İzuku'nun kişisel muhafızı.... İzuku Midoriya, Katsuki Bakugoya duyguları öğretebilecek miydi?