BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAKBir şey yapmalıydım. Plakasına bakıp ezberlemeye çalıştım. Ne yapacaksam artık plakasını? Ona ait bir şey ezberlemeye çalışıyordum, o gittikten sonra onu bulabilmem için ufacık bir ipucu istiyordum. Yemeğini bitirince yavaş yavaş kalktı yerinden, abimle vedalaşıp bana bakarak " Yemek için teşekkürler." dedi. Duyulur duyulmaz bir sesle "Rica ederim." diyebildim. Kalkıp arabasına doğru yürümeye başladı. Tam ümidimi kaybedip onu bir daha göremeyeceğime kendimi inandırmıştım ki arkasını dönüp:
"Abi, numaramı kaydettin, değil mi?" diye bağırdı.
"Kaydediyorum kardeşim, Mehmet'ti değil mi?"
"Mehmet, evet Mehmet Soydere. Bitlisli Memo da kaydedebilirsin." dedi bana gülümseyerek.
Abim numarasını kaydederken ben de fırsattan istifade ona utangaç utangaç gülümsedim. Sonra arabasına binip gitti. Ben de bulaşıkları toplayıp eve doğru koşmaya başladım. İçim içime sığmıyordu. Hemen Instagram'da ismini aratmak istiyordum. Eve vardığımda bulaşıkları tezgaha attığım gibi odaya kapattım kendimi. Mehmet Soydere diye arattım, haliyle yüzlerce sonuç çıktı. Tek tek bakmaktan ve bir sonuç alamamaktan yorulmuştum. Bir anda aklıma Bitlisli olduğu geldi. Durduk yere Bitlisli olduğunu söylemiş olamazdı, bana bir şey anlatmak istemişti belli ki. İsminin yanına bir de Bitlis plakası 13'ü koydum. Sonuç bulunamadı yazısını görünce hüsrana uğradım ama vazgeçmeyecektim. Bitlisli Memo, Bitlisli Memo. Hmmm, hah buldum. Memo13 diye girince bu sefer önüme daha az sonuç çıktı. Baktığım 4. profilde onu gördüm. Profil fotoğrafında siyah tişört giymiş, ayna karşısında fotoğraf çekmişti. Fotoğrafın altında da "Bu sevdadan dönenin, adı kahpe olsun terk edenin. Fenerbahçe." yazıyordu. Büyük Fener aşığıydı demek ki. Bana da aşık olurdu belki zamanla. Bana aşkla baktığını hayal edince kalbim bir huzurla doldu. Eklese miydim acaba? Ama daha 10. dakikadan eklersem "Bu da pek meraklıymış." demez miydi? Amaan aşık oldum aşık, 5 dakika daha bekleyecek halim yok diye düşünüp hemen istek attım. Ellerim titriyor, kalbim deli gibi atıyordu. Telefonu kapatıp kendimden uzak bir yere fırlattım. Sonucu beklemeye başladım. 20 saniye duramadan telefonu geri aldım. Onun sayfasında beklemeye başladım. Yaklaşık 5 dakika sonra isteğimi kabul ettiğini gördüm. Üstüne bir de geri takip edince yatağa çıkıp dans etmeye başladım. O gün hayatımın en güzel günüydü diye düşünüyordum. Aşık olmuştum hem de hayatımda ilk defa, hayat artık çok daha güzel görünüyordu bana. O gün tüm gün yüzümde aptal bir sırıtışla onu düşünerek etrafta dolaştım. Gafil avlanmıştım. İlk aşkımdı. Nereden bilebilirdim ki canımın bu kadar yanacağını? O gülüşün sonumu getireceğini? Aklımdan çıkaramadığım, her düşündüğümde midemde kelebeklerin uçmasına sebep olan o güzel adamın beni yerden yere vurup terk edeceğini nereden bilebilirdim? Ne önemi vardı ki? Bütün bunları bilmeme rağmen yine onu ilk gördüğüm güne dönsem yine aşık olur, aynı hataları yine yapardım. Aşk bu, atamıyorsun içinden, söküp atamıyorsun işte. Yine görsem onu yine bütün gardımı indirir beni yerden yere vurmasına göz yumardım, onunla birkaç güzel an daha yaşayayım diye. Onu birkaç saniye daha göreyim, o güzel sesini duyayım diye.
GÜNÜMÜZ
Yastığım ıslanmıştı gene ağlamaktan. Rüyamda onu görmüştüm yine. Beni bırakıp gittiği o anı defalarca zihnimde oynattığımdan dolayı artık bilinç altıma yerleşmiş, rüyalarımda da beni rahat bırakmıyordu. Giyinirken bakışlarımı aynadaki yansımamdan kaçırıyordum. Utanıyordum kendimle yüzleşmeye. Bir an yanlışlıkla göz göze geldik karşımdaki yabancıyla, zayıf bedenini ayakta zar zor tutan yabancıyla. Elmacık kemikleri içeri çökmüş, gözlerini açık tutmakta zorlanıyordu. Gözlerinin altı kapkara, dudakları kupkuruydu. Yazık dedim içimden, bu yabancı yazık etmiş kendine. Gözleri doldu yabancının, az sonra sol gözünden bir damla gözyaşı döküldü. Üzülmemesini söyledim ona, her şey güzel olacak dedim. Bu şekilde çıkmak istemiyordum öğrencilerimin karşısına. Bu hayat onlar için yeteri kadar zorken, bir de etrafta ruh gibi gezen bir öğretmenleri olsun istemezlerdi. Banyoya girdim. Belime kadar inen saçlarım kıvırcık olmaktan çıkmış, adeta tiftik tiftik bir şeye dönüşmüştü. Bu zamana kadar kıyamamıştım saçıma, o çok severdi saçlarımı. Kestirme derdi hep. Geri döndüğünde kestiğimi görürse üzülmesin diye 6 aydır kıyamıyordum saçlarıma. Aldım makası elime, omuz hizasında kestim saçları. Sonra da duşa girdim, çıktım. Ölü saçlarım gittiği için buklelerim çok güzel görünüyordu artık. Üstüme de doğru düzgün bir şey giyip çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEN HEP GÜL DİYE
RomanceHayatının aşkını bulduğunu düşünen Nalin, sevdiği adamla rüya gibi bir yıl yaşadıktan sonra bu rüya onun için bir kâbusa dönüşür. Babasız büyüdüğü için sevdiği adamın sevgisi ve ilgisi karşısında ona kopmaz bağlarla bağlanmıştır. Mutlu sonu bulduğun...