( iki yıl sonra )
içeri girer girmez yan yana dizilmiş grupları görünce dansı kaçırdığı için üzgün şekilde derin bir nefes alıyor san. kazananın açıklanmasını beklerken gözleri, saçları özenle yapılmış; hafif makyajı, tüm zarifliği ile gülümseyen wooyoung'un üstünde. etrafına bakınca fark ediyor ki sadece kendisinin değil, herkesin bakışları onun güzelliği üstünde.çok geçmeden konfetiler patlıyor ve parçaları wooyoung'un üstüne dökülüyor. mutluluktan o kadar geniş gülümsüyor ki gözleri çizgi haline geliyor. yerinde duramayıp zıplıyor, bir çocuk gibi seviniyor. onun mutluluğunu izlerken san'ın da yüzüne yansıyor aynı gülümseme. gözleri parlıyor duyduğu hayranlıktan. 2 yıldır hiçbir dans yarışmasını kaçırmamış, bizzat gidip uzaktan izlemiş... çünkü her ne kadar karşısına çıkmasa da ortama sadece wooyoung'un hissedebileceği güvenli bir his yaydırdığını biliyor. gururla izliyor küçüğünün başarılarını. zarifliğine çok yakışıyor galibiyet, çok yakışıyor gülümsemek.
seyre dalmışken elleri, takımının ceplerine sokuluyor. gülümsemekten gerilen alt dudağını dişliyor. birkaç saniye sonra şaşkınlıktan dişliyor, gözlerini birkaç kez kırpıştırıyor sorgularcasına.
wooyoung mari'ye öyle sıcak sarılıyor, öyle şefkatle saçlarını okşuyordu ki, onunla bile sorunlarını çözmüş olmasının şaşkınlığını yaşamak san'ın hakkıydı. yine de seonghwa ve hongjoong'un sahneye atlayıp wooyoung'u kucaklaması kadar şaşırtıcı değildi pek tabii. sorunun kendisinde olduğunu, bir fazlalık olduğunu düşünmeden edemedi. onların hayatından çıktığından beri hepsi daha mutluydu. bu yüzden hiç düşünmedi tekrar aralarına karışmayı.1 dakika sonlandığında gitme vaktinin geldiğini anlıyor. tam gideceği an gözlerini alamadığı adamın bakışlarını üstünde hissediyor. başta donakalıyor, uzun zaman sonra onunla göz göze gelmenin depremini yaşıyor içten içe. dönüyor başı ani duyguların esiri olarak.
"nereye bakıyorsun?"
herkes grupça sevinmeye odaklanmışken mingi'nin dikkatini çekiyor bir yere bakakalmış wooyoung."halüsinasyon gördüm sanırım."
wooyoung geçiştirerek dönüyor önüne. birkaç saniyeliğine durdurduğu gülümsemesini yeniden oynatıyor.san kaçarcasına hızlı hareketlerle arabasına gidip kapıyı açıyor. tam bineceği sırada uzanıp kapıyı geri kapatan elin sahibine çeviriyor kafasını. gülümsüyor mingi. bir şey demesine gerek kalmadan anladığını belirtircesine kafasını aşağı yukarı sallıyor.
"pekâlâ, bu aramızda kalacak."
san'ın gömleğinin cebindeki kalemi alıyor. elini tutup çektikten sonra avcunu açmasına neden oluyor. bir şeyler yazarken açıklamasını da yapıyor.
"yarın doğum günüm, senin de olmanı isterim. adres avuçlarının arasında."
ses tonu ve bakışları bu cümlelerin bir tehdit olmadığını, tüm samimiyetle dile geldiğini gösteriyor."düşüneceğim."
san'ın adrese bakma gereği bile duymadan arabaya binişini asılan suratıyla izliyor. ama yine de onu uzun zaman sonra görebilmiş olmanın memnuniyeti küçük bir tebessüm oluşturuyor yüzünde. arkasından izlerken wooyoung'a söyleyip söylememek arasında kaldığı bir savaşa giriyor.
biliyor ki, bu hikayeye bulaşan herkes daha da batırıyor işleri. bu sebepten ötürü sessiz kalma hakkını kullanarak arkadaşlarının yanına dönüyor."yunho! lütfen sus."
kapıyı açarken duyduğu bağırışma yüzünden silinmeye yüz tutmuş gülümseme tamamen kayboluyor. sahne kıyafetlerini çıkarmayı bırakmış wooyoung, kızgınlık değil de gerçekten yalvarış içeren gözlerle yunho'ya bakıyordu. aniden sessizleşiyor ortam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fleur de cerisier 🌸 woosan
Fanfictiongenç oğlan ölü bir beden buldu. ardından kendini, onun yerine geçmiş hâlde...