wooyoung yine dalıp gitmiş, parmakları onun komutası olmadan kendi kafasına göre kağıdın üstünde dolaşmaya başlamıştı. böyle anlarda kalbiydi belki de hareketlendiren, çünkü çizdiği şey hep san'la bir anısı olurdu.kapı açıldığında öğretmen girdi sanıp bakma gereği duymamıştı fakat gerek bazı fısıltılar gerekse bazı bağırışmalar çevirtti oraya gözlerini. eğer bu bi' film sahnesi olsaydı, arka fona ölmekte olan bir insanın tek düze kalp atışı koyulurdu.
tüm gün bakabileceğini düşünmüştü özlediği yüze, fakat bir saniye bile bakamamıştı başkasının elini tutarken.san'ın kendisi hakkında bilmediği, hatırlamadığı çok şey vardı. örneğin kızlardan hoşlanmadığı... en başından beri san'a yapışan kız sonunda istediğini elde etmiş gibi gözüküyordu. pek güzel bir yolla olmasa da, sevgili olduklarına inandırarak zaferi elde etmişti. wooyoung'un sulu gözleri hongjoong'un kaçırmaya çalıştığı gözlerine kaydığında ikisi de kalakaldı bir müddet. sesi çıkmasa da duydu düşüncelerini hongjoong. "neden" diyordu, "neden bunun doğru olmadığını söylemiyorsun ona"
ancak biliyordu ki onun tek istediği arkadaşının mutluluğuydu. ve san o eli tutarken içinde endişe barındırmayan gerçek bir gülümseme taşıyordu, wooyoung'un elini tutarkenkinin aksine.
öğretmenin girmesiyle çıktı hongjoong sınıftan, yerleşti herkes yerine. san'ın koca gürültüde duyabildiği tek şey küçüğünün sessizliğiydi. bir gizem, çözülmeyi bekleyen bulmaca olması ilgisini çekiyordu. ders boyunca elini tuttuğu başkası da olsa gözlerinin gördüğü wooyoung'du. çok geçmeden dik tutamadığı başının sıraya düşmesini izledi. kollarıyla gizlediğinden yüzünü göremiyordu. tam bayıldığını düşünüp ayaklanacaktı ki wooyoung'un tutmaya çalıştığı hıçkırıkları böldü hem kalkışını hem de öğretmenin sözlerini. sessiz olmaya çalıştığı için daha titrek ve güçsüz çıkıyordu gözyaşı dolu sesi. herkesin dikkatini üstünde toplamıştı, kimse anlam verememişti. en pozitif, en eğlenceli, en umursamaz adam gözlerinin önünde çöküyordu.
ilişkilerini gizlemek isteyen wooyoung'du. homofobiklerin zorbalığının hassas sevgilisi san'ı nasıl etkileyeceğinden endişeliydi çünkü. çoğu zaman açıklamasına engel olurken kendi kuyusunu kazdığından bihaberdi.
gözyaşlarını tutamadığı için kendine olan sinirinden dolayı eli yumruk haline gelmiş, tırnaklarını avuçlarına batırmıştı. öğretmenin "çıkabilirsin" komutu ile hiç vakit kaybetmeden kendini dışarı attı. tuvalete gitmeye çalışırken duvarlardan tutunuyordu. koridordaki sesi hongjoong'un kulağına ulaşınca onun gözlerine de birkaç damla bırakmıştı.
kendini kabine attığında tutmaya çalıştığı tüm hıçkırıklar savrulup yankılandı tuvaletin boş duvarlarında. her gün bu görüntüyü görmeye dayanamazdı kalbi, zaten tek bir can hakkı kalmıştı ruhunun. aslında tek hayali san'ın hayalini gerçekleştirmekti. doktor olup annesini iyileştirmek istediği için deli gibi çalışmıştı, şimdi ise düşündüğü tek şey okuldan ayrılmaktı.
zil çalana kadar sakinlemiş, akan burnunu küçük küçük çekmeye başlamıştı. bu yüzden duyamamıştı tuvalete birinin girdiğini. alttaki boşluktan giren kağıdın ayak ucuna çarpmasıyla fark etmişti o kişiyi.
kağıdı yavaşça açıp nota baktığında küçük bir gülen yüzün çizildiğini gördü. altına da oldukça küçük şekilde "gülümse" yazılmıştı. bu tanıdığı çirkin yazı, yaparken elinin titrediğini belli eden yamuk çizim aklına tek bir kişiyi getirdi.
henüz yeni sakinleştiği gözyaşları tekrar dile geldi, yanağını yakacak sıcaklıkta peş peşe süzülüyordu. kabinin diğer tarafında olduğunu bildiği sevdiği adam hıçkırıklarını duymasın diye eliyle ağzını kapattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fleur de cerisier 🌸 woosan
Fanficgenç oğlan ölü bir beden buldu. ardından kendini, onun yerine geçmiş hâlde...