~ Güzel çocuk ~

13.6K 1.5K 5.1K
                                    

( Jisung'dan )

Bir insan en fazla ne yaşayabilir ki dedikçe daha fazlasına maruz kaldığımız bir hayat sürüyorduk. Tanımadığımız ve yolumuzun bir noktada rastlaştığı insanlar ise hep bir nedenden ötürü yolunuza çıkıyordu.

Ya canınızı alıyor ya da can oluyor.

Benim hayatımın can alıcı kısmındaysa iki isim yer alıyordu ve onlardan biri 3 sene önce hayatımı mahvetmişken diğerini ise az önce bir anonsla duymuştum.

Lee Minho...

Bu o'ydu. Bu sabah okuduğum haberde yazan çocuktu. Diplomatın kızını öldüren... Tanrım! Bir katilin rehinesiydim şuanda. Bu durumumu düşündüğümden daha beter bir hale getiriyordu. Kesinlikle sonum gelmişti..

Kelimenin tam anlamıyla korku bedenimi esir almış durumdaydı.

Anons biter bitmez ben ona dehşetle açılmış gözlerle bakarken o başını yere eğip dudağının kenarını yukarı doğru kıvırarak bir psikopat görünümüne büründü. Tüylerim ürperdi. Ciddi manada tek bir gülüşüyle tüylerimi diken diken etmeyi ve kalbime yoğun bir korku hissiyatıyla doldurmayı başarmıştı.

Ellerim titriyor ve kalbim delicesine çarpıyordu. Başım büyük bir beladaydı ve benim buradan çıkmam gerekiyordu. Birini öldürmüş, polisleri gözlerimin önünde bayıltana kadar dövmüş, korkusuz bir psikopatın elindeydim ve onun beni de öldürmesini beklemek isteyeceğim son şey bile değildi.

Sıkıntıyla nefesini verip başını geriye yasladı ve bana nazaran oldukça rahat bir tavırla "Tahmin ettiğimden erken oldu.." dedi. Daha çok kendi kendiyle konuşuyordu. Kalbimin atış sesi kulaklarıma çarpıyor ve bu ses ellerimi tir titreyen titretiyordu.

"S-en.. diplomatın kızını öldüren çocuksun." Dedim titreyen sesime lanet ederek. Korktuğum sesimden olmasa da gözlerimden elbet anlaşılıyordu ama ondan korktuğumu göstermek istediğim son şey bile değildi. Beni öldürmeyeceğini söylese de dengesiz birine benziyordu. Üstelik bir katildi. Bu da aklımın karışmasına ve için için kendimi yemememe sebep oluyordu.

"Çocuk mu?" Dedi yine aynı psikopat gülüşünü bahşederek."Çocuk olmak için fazla büyüğüm." Başı hala arkaya yaslıydı.

Benim titreyen bedenime nazaran oldukça rahat bir şekilde bacağının birini yere uzatmış, diğerini ise ayağından destek alarak hafifçe bükmüş ve elinin birini üzerine uzatmıştı.

Bacaklarımı karnıma doğru çekerek oturduğum yere iyice sindim. Gözlerimi sürekli kaçırıyordum ve titrek nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum. Hissettiğim baskı ve stres beni deli ediyordu. Üstelik midem alt üst olmuş durumdaydı.

"Buradan çıkamazsın." Dedim kendinden emin bir ses tonuyla sonunda konuşma cesareti göstererek. Neyse ki sesim titrememişti. Yine de gözlerim sürekli gözlerinde duramıyordu. Ara ara kehribar rengi gözlerinin yoğun bakışlarının baskısından kaçıp başka her yerde geziniyordu.

"Uçak iner inmez bir sürü polis ve özel güvenlik seni bulmak için uçağa girecek. Onlardan kaçsan bile havaalanının içinde, dışında.. her yerinde olacaklar. Kaçamazsın. Bir diplomatın kızını öldürdün. Kaçman imkansız.. Teslim olmaktan başka şansın yok."

En azından onu teslim olmaya ikna edersem yaşama şansım olabilirdi. Her bir sözümde haklıydım. Buradan öyle elini kolunu sallayarak çıkabileceğini mi düşünüyordu? Bu kesinlikle imkansızdı. Eğer akıllı biriyse zaten bunun imkansız olacağını biliyor olmalıydı.

"Sanırım haklısın." Dedi başını aşağı yukarı hafifçe saklayarak. İşte bu beklenmedikti. Beni onaylanmasını kesinlikle beklemiyordum, bu yüzden şaşkın bakışlarım birden onu buldu.
Uzunca nefesini geri verip dudağını büzerek düşünüyor gibi yaptı. "Ne yapsak.." alt dudağını dişleyerek biraz duraksadıktan sonra birden bakışları beni buldu. Kehribar rengi gözlerindeki keskin bakışın derinliği beni boğacak türdendi. Tek kaşını kaldırarak sesini biraz daha alçaltıp konuştu.

ASPARAGAS • Minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin