~ Ölüme hazırlık ~

12.3K 1K 3.3K
                                    

(Jisung'dan)

"Bana şarabı sevdir Minho..."

Sözlerim yüzlerimizin yakınlığı yüzünden nefesimin onun dudaklarına çarpmasına sebep olmuştu. Az önce dudaklarımla ısıttığım dudaklarını şimdi nefesimle ısıtıyordum.

Gözleri hala kapalıydı ve yutkunup göz kapaklarını yavaşça açana kadar onu izlemek kalbime hiç iyi gelmemişti. Çok ama çok masum görünüyordu...

"Han Jisung..." Dedi fısıltıyla. Sesinin derin tonundan çok, daha önce adımın hiç bu kadar çok anlam barındırmadığı dikkatimi çekmişti. İsmimde miydi bu anlamlar, yoksa onun ses tonunda mı?

Belimdeki elinin biri havalanıp yanağıma dokunduğu an büyük bir sıcaklık muazzam bir hızda kalbime nakledildi. Öyle yoğundu ki bu his derin bir soluklanma ihtiyacı hissettim. Tek bir dokunuşla mahvetmişti beni. Yanağımı yavaşça okşamaya başladığında ise sadece gözlerine baktım.

Kehribarlarında hiç görmediğim bir derinlik vardı ama bu derinlik öyle tanıdıktı ki...

"Ölü bir adamı sevdiğini söylüyorsun. Onu tanımak istediğini, onu hayatına almak istediğini..." Her bir cümlesi gecenin karanlığına karanlık katmıştı.

Ölü değildi ki o...

Beni tek bir bakışıyla yaşatan bir insan nasıl ölü olabilirdi?

"Buna katlanabilecek misin güzel çocuk?"

Bana yeniden öyle hitap etmesi kalbimdeki depremlere yenisini eklemişti ama ben şuan bunu düşünemeyecek kadar söylediği sözlere odaklanmış bir durumdaydım.

"Katlanmak mı?" Dedim kaşlarımı çatarak. "Sen kendini katlanılması gereken biri gibi mi görüyorsun?" Sitemkardı ses tonum. Kendini bir zorluk olarak görmesi sinirlerimi bozmuştu.

"Sen katlanılması gereken biri değilsin Minho, sen sevilmesi gereken birisin. Sen ölü bir adam da değilsin. Sen benim mucizemsin, kurtarıcımsın.."

Sözlerimle birlikte uzunca iç çekip elini yanağımdan çekti ve onun omzunu tutan elimi kavrayıp indirdi. Gözleri birbirine bağlı ellerimize indiği an refleksle bakışlarımı onun bakışlarının dokunduğu yere, ellerimize, indirdim. Benim elim onun avuç içindeydi. Teninin sıcaklığı tenime işlerken o baş parmağıyla elimin üzerini hafifçe okşamakla ilgiliydi.

Bakışlarında ise derin bir dinginlik vardı...

"15 yaşında yaşamayı bıraktım ben Jisung." Dedi alçak ve acı dolu bir ses tonuyla. Gözlerim anında gözlerine çıktı ama onun bakışları hala ellerimizdeydi.

"Elbette nefes alıyordum ama her nabzı atanda can var diyemezsin."

"Minho-"

"Konuşmam gerekiyor. Lütfen sadece beni dinle.." dedi başını olumsuz anlamda sallayarak. Acısını öyle yoğun hissetmiştim ki bir anlığına ona ismiyle seslendim fakat susturdu beni ama nedenini anlıyordum. Kendisi demişti bana. Duygularımı ifade edebilen biri değilim diye. Şimdi kendini zorlayarak bana bir şey anlatacaksa onu dinlerdim elbette. Bu yüzden sustum. Sustum ve duygularına ortak oldum...

"Yarım büyüdüm ben Jisung. Aile dediğin iki elin verdiği bütünlük hissi gibidir diye bir söz duymuştum. Ben tek bir eldim işte... Yaşıyor olsam da yarımdım. Bay Bang her ne kadar bana bu hayatı yaşanabilir kılmaya çalışsa da.. hissetmiyordum.. Ben buraya ait hissetmiyordum. Bir ailem yoktu benim. Bay Bang bana aile olmak için her şeyi yaptı. Chan da öyle ama değildi işte... Aynı olmuyor. Bir annenin sıcaklığını, ya da bir babanın verdiği huzuru vermiyor. 15 yaşına kadar bunun acısını çektim ben. Yarım gibi hissediyordum. Okuldaki arkadaşlarımın aileleri gelirdi onları almaya... Çocuktum daha.. bu hissi hep merak ediyordum. Bu yüzden evden kaçıp oyun parklarına gidiyordum. Çünkü anne babaları en çok orada görebiliyordum. Çocuklarına verdikleri sıcaklığa en çok orada şahit oluyordum."

ASPARAGAS • Minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin