-1-

259 8 3
                                    

''Vücudunda ki ürperti neydi öyle? Üşüyordu, titriyordu. Peki ya yüzüne batan dikeni aratmayan can yakıcı şeyler neydi? Canını acıtıyordu ve çok sertti. Gözleri, yine birbirine kenetlenmiş iki el gibiydi. Gözlerini açmak istiyordu kız, istiyordu fakat gözlerinde on bin ton ağırlığında bir demiri taşıyordu sanki. Nerede olduğunu, neden üşüdüğünü ve neden suratına bir şeylerin battığını bilmek istiyordu. Neden zihninde ki görüntüleri kesik kesik hatırlıyordu. Ve neden sağ bileği sızlıyordu. Hiçbirinin cevabını bilmiyordu. 

''Yoksa.. yoksa yine mi sinir krizi geçirmiştim?''

Beyninde bir ampul misali yanan düşüncesi, birbirine kenetlenmiş gözlerinin aralanmasını sağlamıştı. Gözlerini araladığında hissettiği sızı yüzünden üç-dört kez kırpıştırmak zorunda kalmıştı gözlerini. Gözlerindeki ağırlık her ağır bastığında kendini teslim etmemek için direniyordu adeta. Gözlerinde ki acı yavaş yavaş azaldığında uzun kirpiklerinin arasından nerede ve neden bu durumda hissettiğini anlamaya çalıştı.

Yattığı yerden doğrulduğunda sağ bileğinin acımasıyla sol eliyle bileğini ovuşturmaya başladı. Kız, bileğinde ki acıyı azaltmak istercesine ovalamaya devam ettiğinde gözleri etrafı taramaya çoktan başlamıştı.

Odasındaydı kız, sanki bir hırsız girmiş gibi darma-dumandı odası. Birtakım eşyaları yerde ve bazıları da kendi gibi kırılmış durumdaydı.

Odası hala karanlıktı. ''Saat kaçtı acaba?'' diye geçirdi içinden kız. Camdan içeri giren soğuk rüzgar ile kollarını birbirine sardı hemen. Bu yüzden üşüyordu. Odasında ki cam sonuna kadar açıktı, ve hava serindi. Camı kapatmak için ayağa kalkmaya çalıştı kız. Sağ elinden destek alarak ayağa kalkmak istedi fakat bileği çok acıdığı için kalkamadı. Yine sol eliyle bileğini ovuşturmaya başladı kız. Üşümeyi göze almıştı.

Gözleri kendi üstüne kaydı kızın. Sol kolunun üzeri çizilmişti. Neden çizildiğini anlamaya çalıştı. Muhtemelen duvara fırlattığı melek şeklinde ki eşyanın parçası çizmiştir diye geçirdi içinden.

Gözleri halıya kaydığında sol eliyle halıya dokundu. Suratına batan dikeni aratmayan batıkların halı olduğunu anımsadı. Kızın gözleri odasını aramaya başladı, telefonunu bulmak istiyordu. Saatin kaç olduğunu bilmek istiyordu. Telefonu ortalıklarda görünmediğinde sitemkar bir ses çıkardı kız. Bacaklarını birbirine çekerek geriye doğru geriledi ve sırtını yatağına yasladı. Kollarını bacaklarına sararak kafasını dizlerinin üzerine koydu. Gözlerinde ki sızıyı hala hissedebiliyordu.

Odasına uzun uzun baktı. Bu oda da çok fazla gözyaşı dökülmüştü. Çok fazla acı vardı. Bu oda herkesten kaçtığı sayılı yeriydi kızın. Bir nevi sığınağıydı. Herkesten kaçmak istediği zaman bu odaya gelirdi ve neredeyse bir gün boyunca hiç çıkmazdı fakat bütün fırtınalar da bu odada insanlardan kaçmak istediği zaman kopardı. İnsanlardan kaçmak fırtınayı getiriyordu ona. İnsanlardan kaçmak onu derin düşüncelere ve derin öfke dolu patlamalara sokuyordu. Yine bir patlamadan çıkmıştı. Hislerine peş-peşe ateşler açılmıştı. Hepsi de kanıyordu. Ama yaşıyordu. Yaşayabiliyordu. Yara bandı olmadan yaşamayı öğrenmişti. Çünkü acılarını sarmada ona yardım edecek kimsesi yoktu.

Gözleri yerde ki üzeri çerçeve kırıklarıyla dolu bir resme kaydı kızın. Korkuyla ayağa kalktı. Bileğinde ki acısını hissedemeyecek kadar korkmuştu. Yavaş adımlarla yerde ki resme doğru ilerledi. Yere çömeldi ve resmin üzerinde ki cam kırıklarını elleriyle ittirdi. Eline cam kırıkları batmıştı ama umursamıyordu kız. Şuan tek umursadığı o resimdi.

Gözlerinde ki yanmayı hissetmeye başlamıştı, ama ağlamayacaktı. Resmi cam kırıklarının arasından kurtarıp uzun uzun bakmaya başladı. Başparmağıyla resimde ki babasının suratını okşadı. Ondan geriye kalan tek şey ikisinin bu resmiydi. Resmi dudaklarına yaklaştırıp babasının yüzüne küçük bir öpücük kondurdu kız. Dudakları titremeye başlamıştı, ama ağlamayacaktı. Gözünden bir damla gözyaşı düşmüştü, istemsizce.

''Şu kapıdan içeri girsen, bana elini uzatıp beni takip et desen seni cehenneme kadar takip ederim baba.'' diyerek elinde ki resme bir öpücük daha kondurdu.

Ayağa kalkıp babasının resmini yatağının yanında ki komidinin üzerinde ki gece lambasına dayadı. Yatağının üzerine oturup derin bir nefes aldı. Eliyle boynuna dokunduğunda kolyesi oradaydı. Gözleriyle kolyesine baktı ve bir öpücük kondurup tişörtünün içine sakladı.

Gece lambasını açtı kız. Az önce eline batan camları çıkaracaktı. Canı yanıyordu ama camları çıkarmaya devam ediyordu. Suratını ekşiterek küçük cam parçalarını zorlukla çıkarmaya başladı. Çıkardığı cam parçalarını dizinin üzerine koydu.

Son cam parçasını da çıkardığında elinde kanayan yeri ağzına götürüp emdi. Bu yaptığı midesini bulandırsa da kanamayı durdurması gerekiyordu. Uzunca bir süre bekledikten sonra elini ağzından çekti. Tam da düşündüğü gibi kanaması durmuştu. Ağzına bulaşan kanları tişörtünün yakasını kaldırarak içine sildi. Camdan içeri giren soğuk rüzgar yine kendini belli ettirmişti. Kızın tüyleri diken diken olmuştu. Ama hala direniyordu. Direniyordu çünkü takati kalmamıştı. Her an bayılacak gibi hissediyordu kendini.

Gece lambasını açtığında odası azda olsa aydınlanmıştı. Fakat odası şimdi daha kötü görünüyordu. Derin bir nefes eşliğinde gözlerini tekrar odasında gezdirdi kız. Duvarında gördüğü saate kaydı gözü. Bu saati ilk defa görüyordu. Orada ne iş vardı ya da ne zamandır oradaydı bilmiyordu. Ama annesinin işiydi. Kızına olan -sözde- sevgisini yine bir şeyler alarak belli etmeye çalışmıştı. Kız gözlerini kapattı. O saati delik deşik etmek istiyordu.

Gözlerini açıp saate tekrar baktığında saatin 03:42 olduğunu gördü. Hiç bir tepki vermeden gece lambasını kapattı. Karanlık, kız için her zaman daha iyiydi. Bütün kötü kusurları örterdi. Şuanda da olduğu gibi.

Yatağından kalkıp temkinli adımlarla odasından çıktı. Yavaş adımlarla salona doğru ilerledi. Salonun ışığı ve televizyonu açıktı. Salonun kapısından içeriye baktığında annesinin koltukta uyuya kaldığını gördü. İçinde ki kızgınlık yerini üzüntüye bırakmıştı kız için. Annesinin odasına gidip battaniye alıp geri döndü.

Annesinin yanına yaklaşıp yavaşça battaniyeyi üzerine örttü. Annesinin yüzüne düşen iki tutam saçlarını parmağıyla geriye ittirdi kız. Uzunca annesinin suratına baktı. Annesini öpüp öpmemekte kararsız kalmıştı kız. Ama yapamazdı. Onu öpmeden gidemezdi. Uzun zamandan sonra ilk defa bu durumu yaşayacaktı. Uzun zamandan sonra ilk defa tenleri birbirine değecekti, kokusunu ve vücudunun sıcaklığını hissedecekti.

Yavaşça eğilip annesinin alnına küçük bir öpücük kondurdu kız. Annesi uyanmadan geri çekilip televizyonu kapattı. Son olarak ışığı da kapatıp salondan çıktı.

Odasına geri geldiğinde ay ışığının loş görüntüsü kıza eşlik ediyordu. Odasında ki balkonuna çıkıp sandalyesine oturdu. Hava hala soğuktu. Kız üşüyordu. Ama dayanabiliyordu. Balkonunda ki küçük masanın üzerinde ki sigara paketinden sigarasını çıkarıp yaktı.

İçine çektiği duman onu zehirliyordu, günden güne. Bunu biliyordu. Fakat insanlar kadar zehirlemiyordu onu bu duman. Onu rahatlatıyordu en azından. Buna ihtiyaç duyuyordu kız. Huzur bulmaya ve rahatlamaya ihtiyacı vardı. Balkonunda ki manzarasından dışarıyı izlemeye başladı. Bedeni yorgun düşmeye başlamıştı. Göz kapakları kapanmamak için son direnişlerini yapıyordu. Ama sigarasını bitirmeden yatmamakta kararlıydı. Sigarasını iliklerine kadar hissetmek istiyordu kız. Derin dumanlar çekiyordu içine.

Kısa sürede bitirdiği sigarasından sonra odasına geri döndü kız. Saate baktığında 04:02 olduğu görüp yüzünü buruşturdu. Temkinli adımlarla yatağına ilerleyip yorganını açtı. Yatağına uzanıp bacaklarını gövdesinde birleştirip bir kolunu yastığının altına aldı.

Biliyordu. Yine uyuyamayacağını, beyninde ki seslerin ona uyuması için izin vermeyeceğini biliyordu. Boş boş odasını izleyeceğini beyninde ki sesleri susturmak için şarkı mırıldanacağını biliyordu. O sesler hiç susmayacaktı, ama yine de deneyecekti. Bir gün o seslerin susacağını biliyordu. Sitem etmiyordu bu yüzden. Sadece o günün gelmesini dört gözle bekliyordu kız.''

Peki ya hiç gelmezse?

Tesadüf AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin