Bölüm 1

2.9K 189 46
                                    

Medya Munise'nin giydiği elbise...
Instagram: gulsenkilicaslanofficial
Keyifli okumalar dilerim ❤️

Sadece...

Uğultulu konuşmaların arasında, sıkış tepiş oturduğum koltukta "sadece" kelimesinin anlamını düşünüyordum.

"SADECE: zf. Yalnız, yalnızca, sade."

Sade karşılığı, altını kırmızı kalemle çizip, üstünden de sarı fosforlu kalemle geçip, gece karanlıkta bile görülmesini garantiye alacağım hatta yanına post-it yapıştırıp, büyük harflerle "ÇOK ÖNEMLİ!" yazacağım kelimeydi şüphesiz. Keşke Ezel'e üstüne basa basa söylemek yerine, az evvel anlattığım şekilde yazılı olarak verseydim isteklerimi. Zira Ezel "Sadece ama sadece çekirdek ailelerimizin olduğu, sade bir kız isteme merasimi olsun," dediğimde beni hiç dinlememişti. Ya da daha da kötüsü beni kaile almamıştı. Çünkü yedi sülalesinin, şu anda annemlerin 18 metre karelik salonunda oluşunun başka bir açıklaması olamazdı.

Ailecek iki kişilik bir kanepeye sıkışmıştık; annem, babam, Feride ve ben. Karşı tarafın durumu da pek parlak değildi; berjerler de bile çifter çifter oturmuşlardı, tüm sandalyeler dolmuş, kahve sehpasının üstüne bile -minibüste motora oturan çocuklar- üç kişi oturmuştu. Tam 23 kişi gelmişlerdi. Ezel'in çekirdek ailesi ve kız kardeşi Azra'nın eşi, benim beklediğim kadroydu. Fakat gelenler bununla sınırlı kalmamıştı. Azra'nın eşinin anne-babası ve de erkek kardeşi de gelmişti. Ezel'le kan bağları bile yokken neden gelmişlerdi, hiç ama hiç bilmiyorum. Ezel'in iki halası, bir halanın eşi -diğerininki ölmüştü-, dayısı ve eşi, üç kuzeni -ikisi evli ve eşleriyle gelmişlerdi-, hangi kuzene hangisinin ait olduğunu bilmediğim beş de çocuk vardı.

Pardon, çocuk mu dedim ben? Tüm dünya çocuklarından özür diliyorum. Yaşları beş ila on arasında değişen bu çocuklar Deccal'in yer yüzüne inmiş haliydiler. Peşmerge gibi evin içinde işgal etmedikleri oda kalmamıştı. Ne tatlı sözden ne rüşvetten ne de tehditten anlıyorlardı. Önce Gonca, tüm pedagojik birikimini ortaya koyarak, etrafta Usain Bolt gibi bir oyana bir bu yana koşturup, ortalığı dağıtan çocukları durdurmaya çalıştı. Onun tatlı sözlerine çocukların en büyüğünün cevabı "Ne diyon be şişko?" oldu. Çocukların terbiyesiz tavrıyla hepimiz neye uğradığımızı şaşırmıştık.

Feride, rüşvet vererek çocukları ikna etmeye uğraştı. "Çocuklar eğer uslu durursanız size çikolata vereceğim," dedi. Çocuklar bir anda hep bir ağızdan "ÇİKOLATAAAA!!! Çikolata istiyoruz!" diye bağırıp tepinmeye başlayınca da mecbur Ezel'in getirdiği kristal gondoldaki çikolataların süslü püslü tüllerini açıp, içinden alsınlar diye çocuklara uzattı. Çocuklar bir anda saldırıp çikolataları talan ederlerken gondol yere düşüp büyük bir şangırtıyla kırıldı. Bir sabır metrem vardı ve çizgi filmlerdeki, yüksek ısıda patlayan kırmızı cıvalı ateş ölçerler gibi, patlamak üzereydi. Çikolataların hatırı sayılır kısmını alıp ceplerini doldurdular ve koşarak uzaklaştılar. Artık sadece oradan oraya koşmuyor, aynı zamanda ellerindeki çikolata paketlerini o yana bu yana atıyor ve her tarafa çikolata bulaştırıyorlardı. Koltuklar, duvarlar, perdeler, halılar... Her yerde erimiş çikolatadan minik el izleri vardı.

Gonca ve Feride, camları toplayıp süpürürken bu kez devreye Işılay girdi. "Aynı eltimin çocukları gibi bunlar. Biliyorum ben bu modeli. Bunlar ne durdan sustan ne de yavrum kuzumdan anlamazlar! Bunlar bir tek kötekten ve dayaktan anlarlar."

Şimdi de mutfağa akın etmiş olan çocukları ayağındaki terliği çıkarıp eline alarak tehdit etti Işılay. "Bana bakın, gidin ananızın babanızın yanına oturun bakayım! Vallahi terlikle hepinizin poposunu kızartırım."

"Hiç de bir şey yapamazsın bir kere," dedi küçüklerden biri. "Babam bir duysun senin bana kızdığını asıl o seni döver."

Çocuklar koşarak mutfaktan çıkarken Işılay'ın eli karnına gitti ve iç çekti. "Ay neyse ben daha başka şey söylemeyeceğim, hamileyim şimdi. Doğacak çocuğum da bunlar gibi yaramaz olur Allah korusun."

SICAK ÇATIŞMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin