Mutlu Aile

146 80 13
                                    

Ertesi sabah, Rosalie ve ben kararlaştırılan yere geldik...

Alman askerleri yanımızdan geçerken bize şüpheyle bakıyorlardı. Jughead kısa süre sonra arabası ile geldi. Camı açtı.

Jughead "Hazır mısınız?"

"Evet"

Rosalie "Evet."

Jughead bize bakıp başını salladı ve seyahat izinlerimizi göstermek için karakola yaklaştık.

Jughead "Bu tür bir müdahale gazetecilik eteği çevresine pek girmiyor. Yalan söylemek zorundayız. Rosalie, siz pek konuşmamaya çalışın aksanınız sizi ele verebilir. Bi şey olursa, sizde bir amerikalı gazetecisiniz. Boğazının ağrıdığı için konuşamıyormuşsunuz gibi yapın. Sahte akreditasyon bulamadım, bu yüzden çavusun cehaleti ve bir mucize olsun diye dua edelim."

Rosalie huzursuzca parmaklarını oynattı.

"Her şey güzel geçecek. Oğlunu ve babanı düşün."

Kız dudaklarını sıktı ve başını salladı. Sanki titriyormuş gibi kollarını kendi etrafına sardı. Karakola yöneldik.

Jughead "Merhaba. Şehirden ayrılmamız gerekiyor."

Almancası neredeyse kusursuzdu.

Çavuş "Konu ne?"

Genç çavuş düşüncelerimizi okumaya çalışıyormuş gibi bizi gözleriyle taradı.

Jughead "Biz Amerikalı gazeteciyiz. Buyurun belgelerimiz. Bayan Clarke hasta."

Rosalie'yi işaret etti ve acıklı acıklı çavuşa baktı. Kolunu tutarak yanında duruyordum.

Jughead "Yerel doktor, bir beyfendiye ihtiyacımız olduğunu söyledi.. Adını hatırlıyor musun, Hayat?"

İrkildim.

"Ah, şey Bay Forge."

Çavuş bana bakmaya başladı.

Jughead "Bu doktor De Haan'da yaşıyor, buradan çok uzakta değil. Çok ender bir uzmanlığı var. Bayan Clarke'ın sağlığı hakkında onunla istişare etmemiz gerekiyormuş."

Alman belgelere tekrar baktı. Her yaprağın hışırtısını duyuyordum, kalbim göğüs kafesimde çarpıyordu.

Rosalie tir tir titriyordu bu durum aslında bizim işimize geliyordu ama rol yapmadığını anlıyordum. Sadece Jughead taş heykel gibi duruyor, rahat bir şekilde gülümsüyordu.

Çavuş aniden başını kaldırdı ve öfkeyle Jughead'a baktı.

Çavuş "Benim aptal olduğumu mu düşündünüz, ha!?"

Hiç kimseden ses çıkmadı bir birimize bakıyorduk. Çavuş kıkırdamaya başladı.

Çavuş "Ne, korktunuz mu? Yüzlerinizi görmeliydiniz hanımlar! Sen de fena değilsin ama delikanlı."

Alman, yüksek sesle gülerek Jughead'in omuzuna sertçe vurdu.

Çavuş elli ile kapıyı gösterdi "Gidin hadi ne duruyorsunuz." dedi minnetle başımızı sallayarak arabamıza doğru yürüdük, içine oturduk.

Çavuş "Geçmiş olsun güzelim."

Çavuş, biz arabayla yanından geçerken bu sözleri bağırarak söyledi.

                                ...

Brüksel geride kalınca rahat bir nefes alabildim. Rosalie mutlu bir şekilde güldü, sonunda eve gidiyor olucağı için çok mutluydu. Duygulanıp bana sarıldı.

HAYATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin