sen ve ben

807 63 111
                                    

    Nerede bana bakan gözlerin; benim için kurduğun sözlerin, belimi sımsıkı saran güzel ellerin... Beni hiç mi tanımamıştı? Üstesinden geldiğimiz onca şeyi bir kenara bırakıp, hayatına tek tabanca devam etmeyi mi yeğlemişti? Kafamda kurduğum düşüncelerde boğulmuştum. Kalbime bıraktığı sızıyla kalakalmıştım. Şimdi ise Kore'ye dönüş yolunda, KCIA'in eline düşmüştüm. Jeon'la deneyimlediğim her an, masanın üzerine serilecek ve konuşulacaktı. Kendimi bu durumun içinden sıyırmazsam, yeniden hapishaneyi boylayacağım kesindi. Ölmeyi tercih ederdim.

~

  KCIA üssü | Kore

"Kim Taehyung! Yardım ve yataklık yaptığınız doğru mu?"
"Young davası hâlâ devam ediyor! Neler söylemek istersiniz?"
  "Bay Kim! Bir katili serbest bıraktınız. Şimdi ne olacak?!"

  El bileklerim kelepçeli; üstüm başım pis, saçlarım dağınık, basın KCIA sınırlarının içinde, hiçbir şeyden haberleri yok ve sözleri saldırıyor kişiliğime. Kameralara bakıyor gözlerim; başım dik, sol yanımda Seokjin, sağ yanımda en taşaklı KCIA ajanlarından biri...

   "Arkadaşlar, yolu açın!"
   "Bir şey söylemeyecek misiniz, Bay Kim?!"
   "Ülkeden kaçtın, hain!"

  Basın dışında, halktan nefret söylemi de almış fakat üzerime alınmamıştım. Jeon beni soğukkanlı birine dönüştürmüştü. Bir şeyi fark etmiştim. Yaptığım hiçbir şey içimdeki pişmanlık duygusunu beslememişti.

    "İDAM!"
    "İDAM İSTİYORUZ!"

   Çıkmak üzere olduğumuz merdivenlerin başında durmuştuk. Seokjin, gergin ifadesiyle arkasına dönmüş ve kalabalığa seslenmişti.

    "YETER! Sen. Basın mensuplarını dışarı çıkar. Elini çabuk tut. Taehyung, benimle gel."

   Seokjin, beni kolumdan tutarak içeriye kadar sürüklemiş ve benimle birlikte KCIA üssünün koridorlarını turlamıştı. Kuruyan dudaklarımı yalayıp, etrafa bakıyor ve ona eşlik etmek durumunda kalıyordum. Dakikalar sonra, yüksek güvenlikli bir sorgu odasında bulmuştum kendimi. Buraya hayatım boyunca, sorgulanmak için geleceğimi hiç düşünmemiştim. Suratımdaki buruk gülümseme ile sorgu odasındaki sandalyeye oturmuştum. Yerimi biliyordum. Uygulanan protokollerden haberim vardı.

"Duyuyor musun dışarıyı? Neler diyorlar..."

Sorgu odasının aralı kapısını kapatmış ve kravatını gevşetmişti. Gözlerimi ondan ayırmamıştım. Şimdiden terleyen alnını, ceketinin iç cebinden çıkardığı mendille silmiş ve o mendili pantolonun cebine sıkıştırmıştı. Onu daha çok terletecektim.

"Neyin doğru neyin yanlış olduğunu ben sana söyleyeyim öncelikle, Taehyung..."

Sabit duruyordum. Neler söyleyeceğinin farkındaydım. Hiçbir güç, bunun masalsı bir aşk hikayesi olduğunu inandıramazdı ona. Öyleydi. Ne yaptıysam, ne dediysem; Jeon'a olan sempatim ve aşkımdandı... Şimdi de yarı yolda bırakılmış ve kalbi kırılmış birinden farksızdım. Bana ihanet etmediğini biliyor olmama rağmen, beni bir başıma bırakması doğru değildi. Doğru gelmemişti.

"Doğru olan tek bir şey varsa şayet, o da şudur ki; seninle bir ağabey gibi konuşmak istiyorum, tamam mı?"

   Masanın karşısında duran sandalyeyi yanıma doğru çekip, bacaklarını ayırarak oturmuş ve bana doğru eğilmişti. Gözlerini bana dikip kaşlarını kaldırdığında, hafif kırışan alnına dikkat kesilmiştim. Belli belirsiz salladığım kafamla vermiştim onayımı. Devam etmişti:

  "Aşk; insana tuhaf şeyler yaptırabilir... Doğru düşünmezsin. Aklın bir karış havada dolaşır ve kendini yiyip durursun..."

   Bunu beklememiştim. Gözlerimi kırpıştırıp, dudaklarımı aralamıştım. Sesim çıkmamıştı. Seokjin'in sakin ve güzel konuşmasına kaptırmıştım kendimi.

SAVIOR | TAEKOOKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin