Pekala, bu kadarını beklemiyordum. Geldiğimiz lunaparkta Minho bilet alırken ben hala şoku atlatamamış lunaparka bakıyordum. Hava hafiften kararmaya başladığı için renkli ışıkları açmışlardı. İçerisi kalabalıktı ve hız trenlerindeki insanların çığlıklarını duyuyordum.Bu fikirleri Minho'ya kim verdiyse onun gidip alnını öpecektim! Minho umarım bunların beni nasıl mutlu ettiğini biliyordur çünkü şuan aşırı mutluluktan ölebilirdim.
Bir eliyle biletleri cebine sıkıştırırken diğer elinde tuttuğu taçlarla yanıma geliyordu. Siyah beyaz patili taçlardan birini hızla başıma geçirdiğinde gülmüştüm. "Bu ne?"
Omuz silkip kendi başına da bir tane geçirdi. "Gişede satılıyordu. Tatlı değil mi?"
Başımı sallayıp ellerimizi kenetlediğimde bana baktı. "Hadi gidelim." Kafamızdaki taçlar ile bir çift gibi lunaparkın içinde ilerliyorduk. Etraftaki insanlar garip garip baksa da çok takmayıp yanımdaki Minho'ya odaklandım.
Güzel bir date geçirmemiz için benim sevdiğim şeyleri öğrenip gerçekleştirmesi beni bir tık aşık etmişti. Yine. "İlk neye binmek istersin?"
Dudaklarımı büzüp etrafı incelemeye başladım. Bir sürü oyuncak vardı ve ben hepsine binmek istiyordum. Dönme dolaba kesinlikle binmeliydim ama karanlık havada daha güzel bir manza olacağını bildiğim için onu biraz ertelemiştim. Balerin vardı ama o beni çok korkutuyordu. Onu da eleyebilirdim. Çarpışan arabaları gördüğümde yerimde heyecanla zıplayıp Minho'ya döndüm."Çarpışan arabalara binelim mi? Lütfeeen..." Minho'nun bakışları konuşmamla dudaklarımdan ayrılıp gözlerime çıkmıştı. Bugün Minho'nun hareketleri değişikti. Sanki biraz fazla bana dalıyordu. Fakat ona kafa yormayıp bulunduğum ana odaklanıyor ve güzel bir gün geçirmeye çalışıyordum.
Minho başını sallayıp beni oraya yürütürken ben de onun yandan yüzünü izliyordum. Minho cidden çok güzeldi. Böyle oturup sadece yüzü için 2 yıl üzerinde çalışılmış bir heykel gibiydi. Sanki kendiliğinden bir parıldaması vardı. Yüzü pürüzsüz veya yumuşacıktı! Evet, yanımda uyuduğunda yanaklarıya oynuyor olabilirim.
Çarpışan araba sırasına girdiğimizde çok da sıra olmamasına sevinmiştim. Minho biletlerden iki tanesini çıkartıp eline alırken birden beline sardığım kollar ile şaşırıp kalmıştı. Başımı omzuna yaslayıp gözlerimi kapatırken o da kollarını bana sarmıştı. "Teşekkür ederim Minho... Beni inanılmaz mutlu ediyorsun."
"Yah, daha günü bitirmedik. Şimdiden teşekkür etme." Kıkırdayıp omuz silktim. Ben şuan bile mutluluktan ağlayabilirdim.
Tişörtümün üzerinden tenimi okşamaya başladığında saçlarımda hissettiğim öpücükle az önce kapadığım gözlerimi sonuna kadar açmıştım. O AZ ÖNCE SAÇIMI MI ÖPMÜŞTÜ!?!?
Kalbim birden maratona başladığında hızla kendimi çektim. Minho bu hareketimle tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu. "Sen naptın az önce?"
"Ne? Yanlış bir şey mi yaptım? Randevular böyle olmuyor mu işte!?" Masum masum bana baktığında ağzı kulaklarına varmak deyimini yerine getirerek gülümsemiş ve tekrar ona sarılmıştım.
"Delireceğim sanırım..." Boynuna gömdüğüm başımla boğuk bir mırıldanma bıraktığımda tekrar kollarını sarmış ve gülmüştü. Güldüğü için hareket eden bedenine daha çok sokulmuştum. Şuan zaman durabilir ve ben hayatımın sonuna kadar bu şekilde durabilirdim. O kadar huzurlu hissediyordum ki. Şimdi anlamıştım ki, böyle yerlere gerek yoktu. Minho ile böyle olacaksam, yer farketmiyordu.
Minho'nun bana çarpanları kovaladığı bir çarpışan arabalar oyunundan sonra yönümüzü hız trenine çevirmiş, orada da bol çığlıklı bir 5 dakika geçirmiştik. Trende Minho az kalsın başındaki tacı düşürüyordu, o yüzden yarısından sonra hem kendi başını, hem benim başımı tutmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Story | minsung
FanfictionHan Jisung, Harry Styles konseri için para biriktirirken, Lee Minho boynuna "Çakal" yazdırmak için dövmeci arardı.