Cemile ve Veysel'in Musa'nın evine taşındıkları ilk günün ilk gecesini kalemim döndüğünce yazmaya çalıştım. Sürçü lisan ettiysem affola.🙃
"İsli Ayna"
Acının olduğu yerde umut hep var, derdi anam. İçinde paklanmak bilmeyen tüm kararmışlara inat tertemiz bir yanı, ufacık da olsa bir umut kırıntısı hep var. Umut olmazsa yaşayamaz insan, derdi. Unutmak olmazsa yaşayacak gücü kendinde bulamaz.
Ben ne annesizliğimin acısını unutabildim, ne yarım kalmışlığımın çaresizliğini... Bu isli duvarların arasında kararan çocukluğumun üzerine bir kat pembe boya çektim sadece. Eskiye dönüp baktığımda yüzümü gülümseten birkaç güzel hatıra kalsın diye.
Umut mu? O hep vardı içimde. Onu hiçbir zaman tüketmedim. Yıllarca neşemin ardında gizlediğim acılarımı örten ve beni bu pembe kapılı eve geri getiren, içimde hiç söndürmediğim umudumdu. Kızım, Yağmur'um, benim en büyük umudumdu. Onun o minicik elleriyle açtığı bu pembe kapılı odada, eksiklerimi tamamlayacak nice güzel anılar biriktirmek umuduyla yeniden yeni bir hayat kurmak üzere çıktım yola. Önce bir sevda, bir umut yükledim omuzlarıma. Ardından bir yatak, bir karyola ve bir beşik aldım yanıma...
Veysel boşalttığı son koliyi de daha sonra atmak üzere merdivenin köşesine bıraktığında derin bir nefes alıp elleri belinde doğruldu. Sırtında ve omuzlarında hissettiği ağrı yüzünü ekşitti. Çok yorulmuştu. Evlerine taşındıkları ilk günün ilk gecesiydi. Bir karyola, bir yatak ve bir beşikle ayrıldıkları baba evinden çıkalı yirmi dört saat bile olmamıştı. İçindeyse bir türlü tanımlayamadığı garip bir duygu karmaşası hakimdi. Bir yanı Cemile'nin artık özgürce yaşayacağı bir eve taşınmanın verdiği mutlulukla sarılırken, diğer yanı bu evin Cemile'ye kötü gelmesinden korkuyordu. Bu ev Cemile'nin çocukluğuna ait kötü izlerin, ruhundaki islerin merkeziydi. Annesini kaybettiği odayı yatak odası yapma fikrini ortaya atmış olsa da, hâlâ bu pembe kapılı odanın onun ruhunda kabuk bağlamış yaraları yeniden deşeceğinden korkuyordu. Ve Veysel bilirdi ki o kabuk bağlamış yaralar kurcalandıkça daha çok kanar, kanadıkça daha çok büyür, büyüdükçe daha çok acıtırdı. Ama her şeye rağmen; o çok istediği, gönül dağının eteğinde tuğlalarını kendi elleriyle tek tek düzeceği evlerinin hayali gerçek olana dek burası onların yuvasıydı.
Düşünceli bakışlarını evin boş duvarlarında ve pembe kapılarında gezdirirken hemen arkasında ayak sesleri duydu. Musa elinde ahşap bir kutuyla odadan çıkıp kapısını kapatıyordu. Veysel gözlerini bir ahşap kutuda bir kayınpederinde gezdirip kaşlarını çattı.
''Baba, hayırdır?''
''Eşyalarımı alırken bunu unutmuşum,'' dedi Musa kutuyu hafifçe yukarı kaldırıp. ''Rahmetlinin bazı eşyaları vardı içinde. Öyle birkaç fotoğraf filan. Bana orada arkadaşlık eder.'' Musa kutuya tekrar bakarken gözlerini birkaç kez kırpıştırıp dudaklarını birbirine bastırdı.
Veysel Musa'ya birkaç adım yaklaşıp derin bir nefes verdi. Yüzünde huzursuzluğun ve bitmek bilmeyen mahçubiyetin ifadesi vardı. Gözleri yine ahşap kutuya gidip gelirken konuşmak üzere ağzını araladı.
''Ya baba olmuyor böyle! Sen de kal burada. Hem bak odana dokunmadık bile.'' Musa gülümseyip başını hafifçe yana yatırdı.
''Niye olmasınmış oğlum? Bana o tek göz oda yeter de artar bile. Hem sizin de kurulu bir düzeniniz olsun artık di mi?''
''E sen mi bozacan sanki o düzeni?'' Bir anlık hararetle yüksek çıkan sesini alçaltarak devam etti. ''Bak benim içim hiç rahat değil. Hem Cemile de böyle olsun istemez. Yapma, etme, kal bizimle.'' Musa Veysel'e doğru bir adım atıp elini omzuna koydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gönül Dağı || İçimizde Kalanlar (One Shot)
Short StoryGönül Dağı'nda yazılmasını istediğim fakat ne yazık ki ısrarla yazılmayan bazı detaylar. Özellikle Cemile ve Veysel cephesi için geçerli bu. Dizinin benim nezdimde en doğal ve en nahif çiftinin bu kadar görmezden gelmesi yakındığım bir durum. Çünkü...