8 || "Düğüm"

771 33 16
                                    


Veysel'in kriz geçirdiği 52. bölüm finalinin devamını yazmak istedim naçizane. Krizin hemen sonrasında neler yaşanabilirdi, hangi detaylara yer verilse güzel olurdu, neler yaşansa daha anlamlı ve dolu dolu olurdu, kendimce bunlara değinmek isterim. Keyifli okumalar ✍🏽

"Düğüm"

Akılla kalp arasındaki ince ipten bahsetmiştim hani, benim cambaz olup sendeleye sendeleye yürümeye çalıştığım, her denemede başarısız olup düştüğüm o ince ip...

Saç telinden hallice, öyle kırılgan, öyle narin...

Hayat gibi.

Kopunca attığın her düğüm bir kaya gibi çöker yolunun ortasına, kaldıramazsın. Üstünden atlayamazsın, ayağın takılır, düşersin.

Bugün kaçıncı düşüşümdü, kaçıncı sendeleneşimdi, sayamadım. O ipin hangi ucu aklım hangi ucu kalbim, ben hangi ucundan hangi ucuna yürüdüm, hangisine daha yakın durdum, fark edemedim. Kaç düğümüm vardı, kaçında ayağım takıldı, kaçında duygularıma, kaçında mantığıma yenildim de düştüm, bilemedim. 

Bu bilemeyişlerim her geçen gün yük oldu bindi omuzlarıma. Belimi büktü, boynunu büktü. Kimi zaman düğüm oldu, yolumda koca koca kayalara dönüştü. Kimi zaman da yumru oldu takıldı boğazıma. Yutkunamadım...
.
.

Kar taneleri usulca yere düşerken titreyen dudakları arasında çıkan buhar, soğuk havanın etkisiyle sis bulutuna dönüşüyordu. Soğuğa rağmen alnından oluk oluk ter akıyordu Cemile'nin. Korkudan titreyen ellerinin avuç içi alev topu tutar gibi yanıyordu. Islanmış saçlarını geriye itip eldivenleriyle alnını kuruttu. Ağlamaktan buğulanan gözleri, hâlâ içerde abisinin kollarına sığınmış Veysel'deydi. Gözünün yaşı daha kirpiğinden bile düşmemişti. Elif bir koluna girip destek olmaya çalışırken, diğer eliyle de sırtını sıvazlayıp  sakinleştirmeye çalışıyordu.

Hızla alıp verdiği nefesleri soğuk havaya buhar olarak karışırken, Kenan Veysel'in yorgun bedenini ayağa kaldırmaya çalıştı. Veysel bir iki kez sendelendi, bacakları onu taşıyamayacak kadar kasılmış ve yorulmuştu. Aynı kasılma hissi kollarına ve hatta el parmak uçlarına kadar ulaşmıştı. Yüklü adrenalin bütün vücudunu ele geçirmişti. Kolunu zor bela kaldırıp titreyen elini alnına götürdü. Terlemişti. Yüzündeki ekşimeden şiddetli bir baş ağrısı çektiği belliydi. Bilinci açık ama zihni bulanıktı. Ara ara gözlerinin önünden kara bulutlar geçtiğini hissediyordu ama etkisi uzun sürmüyordu. Başını anlamsızca sağa sola çevirip kahveyi getirdiği son haline göz gezdirdi. Ağzı açık kalmıştı, burayı bu hâle getiren ben miyim, diye sorguladı bir süre. Sonra kırılmış cam parçalarına bakınca o günü hatırladı. Geçirdiği ilk krizi... Hırsızlıkla suçlanan o masum küçük Veysel'i, babasının gölgesine sığınan ama yüreği de yine o gölgede yanan Veysel'i anımsadı. Evet, o gün gibi, bugün de burayı bu hâle getiren kendisiydi.

Bakışları biraz daha sağa kayınca Cemile'yle göz göze geldi. İlk kez kriz geçirmiyordu fakat evliyken geçirdiği ilk krizdi. Cemile'nin nadiren şahit olduğu fakat etkisinin de en çok onun farkında olduğu en zor anıydı. Onun o ağlamaktan kızarmış gözlerine yalnızca birkaç saniye bakabildi, sonra mahcubiyetle başını yere eğip gözlerini kaçırdı. Cemile bu hareketine karşılık dudaklarını birbirine bastırıp boynunu büktü. Yıllardır üzerinden atamadığı mahcubiyet duygusu da yine en çok Cemile'ye dokunmuştu.

Gönül Dağı || İçimizde Kalanlar (One Shot)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin