Veysel'in kazasından kısa bir süre sonra Taner'le Ramazan icat işlerinde çalışması için Veysel'e ısrar ederler. Bu durumdan hoşlanmayan Veysel, ısrarlara ağır tepki verecektir.
Sürçü lisan ettiysem affola. Keyifli okumalar :)
"Hırs"
"Cankuşum!.." Veysel gözlerini perdesi aralı pencereden ayırıp kapıya çevirdiğinde en az sesi kadar yüzü de enerji dolan Cemile'sini gördü. Tebessüm edip doğruldu. "Gel Cemile'm, gel!"
Cemile elinde tepsiyle içeri girip kapıyı kapattı.
"Döndü anam mis gibi çorba yapmış. Sıcak sıcak içersin." Veysel yüzünü buruşturdu.
"Hiç canım istemiyor gülüm, zahmet etmeseydin."
"Olmaz öyle cankuşum, şifa çorbası bu." Tepsiyi sedirin önündeki sehpaya koyup sesini alçalttı. "Hem içmezsen anam ikimizi de lime lime eder, ona göre." Sessizce güldü Veysel. Gülmek uzun zamandır alışık olmadığı bir şeydi. Cemile kaseyi eline alırken devam etti. "Hatırlıyor musun, çocukken de salçalı ekmeğini yemediğimizde bir ton laf yapardı bize?"
"Hatırlamaz mıyım? Benimkileri hep Ramazan yerdi." Elini sağa sola belirsizce sallayıp güldü Cemile. "Belli oluyor."
Dumanı üstüne tüten çorbaya kaşığı daldırıp çıkardı birkaç kez. Sonra birazını alıp üfledi ve ağzını gönülsüzce açan Veysel'e uzattı.
"Sıcak mı çok?"
"İyi iyi." Cemile'nin kaşığı tekrar çorbaya daldırışını izlerken devam etti Veysel. "Sabah çocukların gittiğini görmedim. Paraları var mıydı, soramadım."
"Uyandırmaya kıyamadım. Ama ben hallettim onu kuşum, düşünme sen," dedi Cemile kaşığı uzattığında. "Babanız yatmadan para bıraktı, dedim, koydum çantalarına." Gözleri Cemile'nin gözlerine kitlenmişken inceden gülümsedi Veysel. Yaşadığı kazadan sonra en büyük ahı, kendini yetersiz ve işe yaramaz hissetmesiydi. İnsanların kendisine karşı tutumu, acı dolu bakışları, etrafında pervane olan kalabalık onu bu düşüncelere itmişti. Ama onu en çok kahreden şey, çocuklarına karşı mahcup olmaktı. Onların cebine birkaç kuruş para koyamamak, ihtiyaçlarını karşılayamamak en büyük korkusuydu. Neyse ki imdadına yine Cemile'si ve onun o zarif kalbi yetişmişti.
"Bugün biraz dışarı mı çıksak? Hatta istersen ağıla gideriz, hı, ne dersin?" Cemile'nin teklifi pek hoşuna gitmemiş olacak ki bir süre sessiz kaldı.
"Yok gülüm, ben iyiyim böyle."
"Kaç gündür bütün gün evde evde... Sıkılmadın mı?"
"Eee, bundan sonra böyle," dedi Veysel derin bir iç çekerek. "Nereye kadar beni oradan oraya taşıyacaksınız, di mi?" Cemile'nin yüzü düştü. Kaşlarını çatıp azarlar gibi baktı Veysel'e.
"Nasıl söz o öyle! Sen nereye istersen oraya gideriz." Omuz silkti Veysel.
"Olsun. İyi böyle." Başını arkasına yaslayıp gözlerini yeniden pencereye dikti. Düşünceli bir hali vardı, her zamankinden daha durgun ve daha suskundu. Bunu önce son yaşanılanlara yorsa da başka bir şey var gibi hissetmeye başladı Cemile. Zamanla toparlanmaya başlamıştı, hem fiziksel hem mental olarak daha iyiydi ama kafasının içi epey kalabalık görünüyordu. En son hastaneden kaçtıkları gün dışarı çıkmış, eve geldiği günden bu yana bir kez olsun dışarı ayak basmamıştı. Fizik tedaviye başlamak şöyle dursun, lafı bile Veysel'i huysuzlandırmaya yetiyordu. Umudunu yitirmişti, bundan sonra ne yaparsa yapsın bir daha eskisi gibi olmayacağına kanaat getirmişti. Hayattan, hayatın getirdiği diğer güzelliklerden keyif almıyordu. Sadece çocukları ve Cemile'si için arada bir gülmeye gayret ediyor, sonrasında yine o suskun ve düşünceli haline geri bürünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gönül Dağı || İçimizde Kalanlar (One Shot)
Historia CortaGönül Dağı'nda yazılmasını istediğim fakat ne yazık ki ısrarla yazılmayan bazı detaylar. Özellikle Cemile ve Veysel cephesi için geçerli bu. Dizinin benim nezdimde en doğal ve en nahif çiftinin bu kadar görmezden gelmesi yakındığım bir durum. Çünkü...