üç

238 33 10
                                    

3•

"Onun sorunu ne?" Hizmetçilerden biri, yanındakine sorduğunda ikisi de Seokjin'e bakıyordu. "Prens, iki gün önce yeni bir kahya bulmuş kendine. Öyle duydum. Odasından ayırmıyormuş hatta. Seokjin de işinden olacağını düşünüyor." Kız duyduklarıyla kıkırdadığında diğeri elindeki tepsiyi tezgahın üzerine bırakmıştı. "Eğer odasında ayırmıyorsa o bir kahya mı olur? Bu daha çok bir fahiş--" diğer kız, kızın konuşmasına izin vermemiş susması için eliyle dudaklarına baskı yapmıştı. "Yerin kulağı var, söyleme öyle sözler." Kız başını sallayarak Seokjin'e son kez bakmış ve işine geri dönmüştü.

Bu sırada Seokjin, dışarıdan göründüğü gibi üzgündü. İşinden olmak istemiyordu. Prens'ten ayrılmak istemiyordu. Bu sözleri onu Prens'e aşıkmış gibi göstersede hayır, aşık değildi. Başkasına aşıktı ve bu yüzden bu işinden ayrılmak istemiyordu. Buraya geleli henüz iki yıl olmuştu, çok değildi bile. Tekrar eski sefil, dayak yiyen hayatına dönmek istemiyordu. O zamanlarını asla özlememişti.

"Seokjin, Prens çağırıyor seni." Hizmetçilerden biri Seokjin'i çağırdığında Seokjin hızlıca oturduğu yerden kalkmış, üst kata çıkıp Prens'in odasının önüne gelince kıyafetlerini düzelterek kapıyı çalmıştı. İçeriden gereken komutu aldığında kapıyı açarak içeri girmişti. "Beni emretmişsiniz, Prens'im." Kalbi kırık değilmiş gibi konuştuğunda göz ucuyla Yoongi'ye bakmış ama bakışlarından biraz ürkmüştü. Her şeyi biliyormuş gibi bakıyordu. Bu bakışı size anlatamazdı fakat bir şekilde bildiğinize emindi, Seokjin.

"Evet. Seokjin, öncelikle ben bir aptal değilim. Söylentilerden haberim var." Jimin'in sözleriyle Seokjin'in gözleri büyümüştü. "Yoongi'yi asla kahyam yapmayı düşünmedim. O, bu iş için uygun bile değil." Seokjin sertçe yutkunmuştu. Dedikodular tabiiki de kulağına gelmişti, ne sanıyorduki? "Sen bu iş için biçilmiş kaftansın, seni kovarsam asıl o zaman aptallık ederim." Oturduğu koltuğundan kalkarak Seokjin'e ilerlemiş ve sıkıca sarılmıştı. "Şimdi asıl konumuza gelelim." Kısa süre sonra Seokjin'den ayrılıp Yoongi'ye ilerlemiş ve yanına oturmuştu. Eliyle de Seokjin'e az önce kendi kalktığı yere oturması için işaret vermişti.

"Yoongi iki gündür benimle birlikte, burada. Bugün ki görevin, ona sarayı gezdirip temel işleri öğretmen. İşte... toz alma, yemek hazırlama tarzı, sen daha iyi bilirsin." Seokjin, Jimin'i onaylamıştı. "Ama her şeyden önce onu mutfağa götürüp birşeyler yemesi için zorla, iki gündür su içmek dışında hiçbir şey yapmadı." Seokjin tekrardan Jimin'i onayladığında ikisi ayağa kalkmıştı. Jimin, Yoongi'yi de bileğinden tutarak ayağa kaldırığında onu Seokjin'in yanına itmişti. "Bugün sadece Yoongi'yle ilgilen, yanıma gelmene gerek yok. Sadece akşam işler bitince gelip rapor verirsin. Şimdi gidebilirsiniz." İkisi odadan çıktığında Jimin yatağına oturup derin bir nefes almıştı. Neden yemek yemiyor? diye düşünmeden edemiyordu. Neden üzüldüğünü bile bilmiyordu ya.

🦋

"Yesene." Mutfaktaydılar. Birkaç dakika önce buraya gelmiş, Seokjin yiyecek birşeyler hazırlayıp Yoongi'nin önüne koymuştu ama Yoongi yemeden sadece yemeği izliyordu. Hatta yüzünde iğrenir bir ifade vardı. "İstemiyorum." Mırıldandığında Seokjin'e bakmıştı ama Seokjin ona yemesi için bakıyordu. "Neden? Hiç aç değil misin? Yemek yememişsin kaç gündür." Yoongi onu reddetmişti. "Değilim." Önündeki tabağı Seokjin'in önüne doğru itmişti. "Benim yerime siz yiyin lütfen." Seokjin göz devirirken sandalyeden kalkarak Yoongi'yi de kaldırmıştı. "Gidelim o halde."

Sonuç olarak akşama kadar ikisi de tek lokma birşey yememiş, akşam olduğunda Jimin'in odasına çıkmışlardı. Kapıyı çalıp komutu aldıktan sonra içeri girmişlerdi. Jimin yatağında oturmuş elindeki kitapla ilgileniyordu. Nota kitaplarından biriydi işte.

"Rapor vermek için geldik, Prens'im." Jimin onu onayladığında Yoongi'yi yanına çağırmış ve yanına oturtmuştu. "Temel işler hakkında çoğu şeyi hemen kavradı ve aynen uygulayabiliyor. En fazla üç gün içerisinde çoğu hizmetçiden farkı kalmayacağını söyleyebilirim." Jimin'in merak ettiği tek bir konu vardı. "Yemek yedi mi?" Sorduğunda Seokjin yutkunarak Jimin'i reddetmişti. "İşinize karışmak istemem Prens'im fakat onun bir hekime görünmesi gerektiğini düşünüyorum. Sabahten beri yine hiçbir şey yemedi ve yapılıp önüne konan bütün yemekleri reddetti." Jimin kaşlarını çatarak Yoongi'ye dönmüştü.

"Seokjin, yarın ilk işin hekime haber vermek. Sabah erkenden gelsin, babam görmesin. Başka söyleyeceğin birşey yoksa çıkabilirsin." Seokjin, Jimin'i onaylayarak odadan çıktığında Jimin hala daha gözleirni ayırmadığı bedene, bedenini tamamen döndürmüştü. Bu iki gün içerisinde onun hakkında öğrendiği tek şey adı ve yaşıydı. Yoongi tamamen bir kapalı kutuydu. Söylenilenleri yapıyor, onun dışında hiçbir şey yapmıyordu. "Yoongi..." soracağı şeyleri sormaktan vazgeçerek yatağın üstündeki örtüyü kaldırıp altına girmişti.

"Kıyafetlerini değiştir ve gel, uyuyalım." Yoongi ayağa kalkıp kenarda duran kıyafetleri akarak banyoya ilerlemiş, birkaç dakika içerisinde pijamalarıyla geri dönmüştü. Prens'in hemen yanındaki boşluğa girerek yattığında Jimin gözlerinin içine bakıyordu. "Uyuyabilirsin." Yoongi yavaşça gözlerini kapatarak kısa sürede uykuya kalmıştı. Bir eli istemsizce saçına, diğer eli ise yastığa tutunmuştu. Jimin iki gündür gördüğü bu görüntü karşısında yine mest olmuştu. Bir anda bu görüntüye alışmıştı ve kopması gerektiği zaman nasıl kopacağını bilemiyordu. Bdlki de gerek kalmazdı. Normalde çabuk bağ kurabilen bir tip bile değildi ama nedense şimdi çok farklıydı. "İyi uykular." Yaklaşarak onun alnına öpücük kondurduğunda Jimin, Yoongi yüzünü ekşiterek başını biraz daha yastığa gömmüştü. Jimin kıkırdarken gözlerini kapatmıştı.

Onun bu hallerini gerçekten sevmeye başlamıştı.

"Prens'im, emrettiğiniz gibi hekim--" Ertesi gün Seokjin konuşarak odaya girdiğinde Jimin'in hala uyuduğunu görmüş ve duraksamıştı. "Lütfen burada bekleyin." Seokjin, hekimi dışarıda bırakarak kapıyı kapatıp etrafa bakınmıştı. Banyonun kapısı kapalıydı, Yoongi etrafta görünmüyordu. Prens'i uyandırmadan önce banyonun kapısına gidip birkaç kere tıklatmıştı. "Yoongi, orada mısın?" İçeriden herhangi bir ses gelmediğinde Seokjin kaşlarını çatmıştı. "Hey, Yoongi. Prens'i uyandıracağım, oradan çıkmalısın." Hala bir ses yoktu. "Yoongi?" Kapıyı biraz zorladığında kapının kilitli olduğunu farketmişti. "Hey. İçeride olduğunu biliyorum, çık şuradan." Prens uyanmasın diye sesini yükseltemiyordu.

Kapı birkaç dakika sonra açıldığında içeriden Yoongi darmadağın çıkmıştı. Kesinlikle kelimenin tam anlamıyla darmadağındı. Saçları dağılmış, gözlerinin altında koyu halkalar oluşmuştu. Dün onun gayet iyi görüntüğüne emindi, Seokjin. Gece birşey mi olmuştu? Fakat ne olabilirdiki? Odadan herhangi bir ses gelseydi eğer kendi haberi olurdu. Prens huzurlu bir şekilde uyuyor da olmazdı. Herhangi bir sorun olduğu gecenin sabahı Prens erkenden uyanırdı çünkü.

"İyi misin?" Endişeyle sorduğunda neredeyse bayılacak gibi görünen bedeni tutmuştu. "Midem bulanıyor." Seokjin'den destek alarak bedenini dikleştirmişti. "Üzgünüm, size yanıt veremedim. Lütfen Prens'i uyandırın." Derin birkaç nefes alarak dünki haline döndüğünde Seokjin biraz şaşkınlıkla gerilemişti. Gözlerinin altındaki halkalar hala duruyordu ama geri kalan her şeyi düzelmişti. Kesinlikle çok iyi rol yapıyordu. "Tamam, şimdi uyandıracağım."

🦋

Bölüm sonu,
Ben Hina,
Sizi seviyorum.

• vaveyla •Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin