Onu bu güne kadar hiç zorlanmadım. Doktor o minicik bedene neden konuşmuyorsun, konuşabilirsin derken bile ben ona hiç bir şey demedim.
İyi ki de dememişim.
Şimdi kim ona bu konu hakkında soru sorsa gözleri dolar, minik yüzünü boynuma saklar ve usulca orayı ıslatır.
Geri çekilince kanlanan gözleriyle baktığı her an içim yanar. Minik gözlerini öperim hemen. Tüy gibi bir öpücük ile kirpikleri birleşir hemen. Gözlerini her öptüğümde bir kelebeği öpüyor gibi hissederim. Narin, kırılgan bir kelebek...
Bir de çok hasta olur Yoongi. Ateşi 42 dereceyi bulur. Öyle ki defalarca kez baygınlık geçirdi. O, iki perdesinin arasından yaşlarını salarken ben minik bedenini soğuk suyun altına sokarım. Suyun soğukluğu ile can havliyle bacaklarını belime sarar ve ıslatır beni de. Onu yıkarken ben de hasta olurum ama ziyanı yok. Annem ikimiz için çorba pişirir. Zorla ağzına birkaç kaşık çorba soktuğumda midesinin bu çorbayı kabul etmeyeceğini ben de biliyordum elbet. Beş dakika geçmeden kusacağını da benden daha iyi kimse bilemez.
Yoongi çok zayıf. Bir deri bir kemik kaldı.
Ama yine aynı. Midesi yemek kabul etmiyor. Belki biraz meyve suyu, biraz da patates dışında hiçbir şey yemiyor. Yiyemiyor. Yemeye korkuyor.
Yoongi kusmaktan nefret eder.
Berbat bir his. Her seferinde ağlıyor. Kalbim her seferinde sızlıyor. Elimden bir şey gelmiyor. Elimden hiçbir şey gelmiyor.
Neden elimden hiçbir şey gelmiyor?
Şuan ikimizin de mesleği var. Fakat çalışmıyoruz ikimiz de. Durumumuz çalışmamızı gerektirecek kadar kötü değil. Üstelik Yoongi'yi evde yanlız bırakamam, o bensiz yapamaz. Ben olmadığımda hiçbir şey yapmaz. Bütün gün pencere kenarında oturur, beni bekler. Annem söyledi. Hiçbir şey yememiş, içmemiş. Hiçbir şey yapmamış. Gözünü bir kez olsun yoldan ayırmamış. Eve geldiğimde de sımsıkı sarıldı bana. Uyuyana kadar hiç bırakmadı. Ben de onun saçlarını sevdim utanmadan. Aramızdaki bağ dışardan bakıldığında sevgili bile sanarlardı bizi. Ama o çok masumdu. Yaptığı hareketlerin hepsi ona göre arkadaşçaydı. Öyle ki bir keresinde kucağıma oturup bana sarıldığında annem tuhaf bakışlarını bana yönlendirmişti. Hemen Yoongi'nin başını göğsüme bastırıp annemi görmesini engellemiştim.
Şuan annem de alıştı bize. Ne olursa olsun onun masum olduğunu biliyor ve artık önemsemiyor. Aslında işime gelmiyor değil. İstediğim gibi seviyorum onu. Ensesine bıraktığım öpücükler, kucak kucağa oturmamız, birbirimizin vücudunu görmemiz normaldi artık.
Belki o değil ama, ben sevdiğimi çok belli ediyorum aslında.
Küçük yüzünü dudaklarımla tek bir yer kalmayana kadar öptüğümde, alnını alnıma yaslayıp derin derin nefesler alır. Zayıf kollarını boynuma dolağında da öpücüklerimden kaçmaz. Tüm kolunu boydan boya öptüğümde beni izler sadece. Daha sonra yüzüne baktığımda gözlerimin içine bakarken kilitleniverir. Çenesinin biraz daha altından bir öpücük kondurduğumda hareket etmez. Dudaklarım o bölgeyi bir anlığına emip bırakıp onu tekrar öptüğümde çıkan ıslak ses ile birlikte derin bir nefes çeker. Yüzüne baktığımda gözleri kapalı değilse de ben, ben değilim. Minik ağzı aralanmış, ufak gözleri kapalı bir şekilde bekler. Ahh, benim minik bebeğim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Silence
FanfictionTAMAMLANDI! Güzel bir çocukluk, güzel ama suspus bir gençlik ve ortaya çıkan o temiz duygu... #Angst/Mutlu son #BxB #Romantik bir hikaye...