🌸

46 12 0
                                    

Bahçedeydik bu sefer.

Evimizin bahçesindeki birçok çiçekten daha çok dikkat çekiyordu o. Giydiği bebek mavisi tişört, ve beyaz şort çok yakışmıştı tenine. Yaklaşık bir saattir çimlerin üzerinde uzanıyorduk. Daha sonra kalktı ve yeni açmış olan beyaz güllere yöneldi. Bir tanesini eline alıp kokladı. Fakat onu hemen bırakıp kırmızı olanlara yöneldi. Bir süre bakındıktan sonra bir tanesini gözüne kestirdi. Fakat bu sefer dokunduğu gibi elini hızla geri çekti. Ben neler olduğunu anlamaya çalışıyorken elini tutup sıkmaya başladı. Bu hareketinden sonra hızla yanına gittim.

"Yoongi!"

Sesim endişeli çıkmıştı. Yanına vardığımda büyük ve sulu gözlerle bana baktı. Elini uzattı. Gülün dikeni parmağına batmıştı. Elini çektiğinde de muhtemelen diken çıkmadığı için elini boylu boyunca yarmıştı. Elinin arasından sızan kana baktım. Bana bakıyordu. Onun için bir şey yapmamı isteyerek bana bakıyordu. Elini tuttum ve içeriye götürdüm onu. Annem evde değildi. İlk yardım dolabının altındaki sandalyeye oturttum onu. Kendim de önüne çöktüm. Daha sonra eline bir bez bastırdım kanı almak için. Anında acıyla yüzünü buruşturmuştu. Yavaş yavaş elindeki kanı temizledim. Daha sonra sargı beziyle güzelce sardım canını yakmamaya çalışarak. En son bittiğinde birden sarıldı bana. Bir anlık dalgınlığımla yerle buluştu sırtım. Acıyla yüzümü buruştururken hiçbir ses çıkarmadım. Eğer Yoongi duyarsa kendini suçlardı, üzülürdü. Bu sefer de ben üzülürdüm. Yerden kalkmadan bana sıkıca sarıldı. Yanağımda hissettim dudaklarını. Minik dudaklarını defalarca kez yanağıma bastırmış, defalarca kez öpmüştü beni. Karşılık verme gereği duyduğumda yavaşça ayağa kalkmaya çalıştım onu kucağımdan indirmeden. Bacaklarını belime dolamasına yardım ederken neredeyse düşecek gibi hissettiğim için sırtını duvara yaslamasını sağladım. Şimdi bir yandan ellerim bacaklarını tutuyor, bir yandan duvar onu sırtlıyor, bir yandan da bacaklarım ikimizi taşımaya çalışıyordu. Soğuk enseme değen sıcacık elleriyle titredim. Daha sonra da çene kemiğine öpücüklerimi bıraktığımda, nefesimden huylandığı için gülümseyerek başını yana eğmiş, boynunu kapatmıştı. Sanırım biraz ona inat gitmek istediğimden, belki de gıdıklandığında saklanması hoşuma gittiğinden boynuna yöneldi başım. Ufak ufak öpücükler bıraktığımda tahmin ettiğim gibi saklamaya çalıştı boynunu. Güzelliğini aklım almıyordu. Bir yandan ona kıyamazken, bir yandan teninin kokusu yetiyordu onu hoyratça sevmek istememe. Bir öpücük daha bıraktım fırsattan istifade. Dudaklarımı hassaslığından kızarmış olan o bölgeye bastırdım. Bu sefer bekledim boynunda. Kokusunu içime çektim, nefeslendim orda. Bütün gün bu şekilde durabileceğimin farkındaydım. Bir elini enseme, bir elini başıma koymuş ve beni kendine bastırıyordu. İkimiz de kıpırdamıyorduk. Birbirimizin kalp atış sesleri, nefes seslerimize karışmıştı. Sonunda kollarımda hissettiğim ağrıyla ayrıldım boynundan. Onu kucağımdan indirmeden, tekrar bahçeye götürdüm. Hamağa boylu boyunca uzandığımda onu da kucağıma çektim. Bir bacağını bedenimin üzerine çektim, kolunu da aynı şekilde. Başını göğsüme koydu. Benim de bir elim onun belinde, bir elim saçlarında. O şekilde sallanırken yine uyuyakalmışım. Daha sonra da o uyumuş. Mutluydum. Dünyanın en değerli pırlantasıyla yaşıyordum ne de olsa...

SilenceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin