Salı - 20:38
Bazı durumlar kendiliğinden gelişir aynı bu günlük gibi. Planın da yoktur, ama olur. Eğer bugün olanları yazmak istemeseydim bu bir günlük olmayacaktı. Daha doğrusu bu gün herhangi bir olay olmasa ben bir şey yazmak istemeyecektim. Aslında yazmayı sevmem fakat Tokyo'da yalnız yaşayan ve çevresinde şu anda konuşabileceği sadece iki arkadaşı olan bir Türk'üm. O arkadaşlar da Japon üstelik . Yaşadıklarımı yada hissettiklerimi anlatacak kadar Japoncam yok ve artık bunları anlatmam gerekiyor. İşte bu nedenle yazıyorum. Şu anda beni bu laptop dışında anlayabilecek kimse yok. Acı verici
Neyse....
Bugün her zaman ki gibi elimde abuk sabuk kağıtlarla Fuji TV nin koridorlarında dolaşmaktaydım.Hep yaptığım ayak işleri. Güya illüstratör olarak girdim işe ama adamların yerleri sildirmedikleri kaldı. Neyse konu bu değil. Ben böyle koşturur ve elimdeki evrakımsıları ("evet beni resimleyebilirsiniz" adlı imzalatılması gereken kağıt parçaları) gerekli kişilere ulaştırmaya çabalarken koridorun tam ortasında onlara rastladım. Programdan yeni çıkmış, soyunma odalarına girerlerken. Bu benim ki unutmak olamaz onların soyunma odalarının yerini ezbere biliyorum... Şu an da kendime yabancılaştım. Nasıl bir korku saldıysalar içime kendi bilgisayarıma bile adamın adını yazmaya çekiniyorum ya da grubun. "Onlar" Arashi oluyorlar efendim. Geçen gün bahsi geçen kişide Sho olmakta. Bu paragraftan sonra "onlar"ın birer adı var.(nokta)
Kaldığım yerden devam ediyorum; Bu benim ki unutmak olamaz onların soyunma odalarının yerini ezbere biliyorum. Sonuçta Sho'ya yakın olabilmek için bir ara "ciğerci vitrinin önündeki kedi gibi" sürekli bu kapının etrafındaydım. Üstelik bugün yolum oraya yakın bile değildi. Zaten ayrıldığımızdan beri özellikle oradan geçmemeye çabalıyorum. Ama sonuç olarak o kapının bulunduğu koridora döndüğüm an karşımda tüm Arashi'yi buldum. İçimden acayip ince ve bana kısık gelen bir "cik"leme çıktı ve o anda bana dönmüş beş kafayla karşılaştım. Hani animelerde sıklıkla olur ya iki kişi karşı karşıya geldiğinde etraf beyazlar, o ikisi dışında kimse ve hiçbir şey yoktur etrafta hah işte o anı yaşadım, yemin ederim boşlukta gibiydim. Kafamdan düşünceler o kadar hızlı akıyordu ki seslerini duyamıyordum bile. Bir süre sonra hissettiğim tek şey kulaklarımdı. Sanki ilk kez oradalarmış gibi. Yabancı, ağır ve sıcaktılar. Muhtemelen kırmızıydılar da. Ne kadar sürdü bu hal hiç bir fikrim yok kolumdan tutan bir elin beni çektiğini hissedene kadar sürdü, sadece bunu söyleyebilirim. Bir an sonra kendimi Arashi'nin odasına doğru kolumdaki elin sahibi tarafından fırlatılmış buldum. Evet fırlatılmış dediğinde böle sert bir durum adamın gözüne geliyor. Ama öyle değil, savrulmak gibi ama biraz daha kibarca. "Savururcasına bırakmak" evet böyle denilebilir. Sonra Sho'nun sırıtan suratını yakınımda hissettim. Beni tutup koltuğa oturttu. Ohno'ya ait olduğunu net olarak söyleyebileceğim bir çift el bana su uzattı. İşte o zaman durumu anladım. Gerçekten bayılmak üzereydim. Evet şu an anlattığım hayatımın en utanç verici ve en küçük düşürücü anı. Ya! Gerzek karı! Her şey tamam da, rengin uçması, bayılır hale geçmek falan ne oluyor. Lan ben 26 yaşındayım hatta nerdeyse 27. Çüş yani. Nasıl bir tepkidir bu, ne tür bir bünyedir. Ama kurtardım, tam o anda çaktım durumu. Olayın aşk acısı ya da "Dur Sho'yu göreyim de canım yansın"la bir ilgisi yoktu. Düpedüz açtım. Dün akşam evde bir şey kalmadığı için aç yatıp sonrada kahvaltı yapmayı unutmuş üstüne de gerzek ilacımı içmiştim. Zaten o koridora da muhtemelen ondan öyle bilinçsizce gittim. Zira Arashi'nin odası kafeteryaya giden merdivenlerin tam yolu üzerinde . Ayrıldığımızdan beri kafeteryadan yemiyordum ama açlığım aşk acımı bastırmış, midem beynimin kontrolünü ele geçirip kalbime iki tokat çakmıştı. Fakat zavallı midem nerden akıl etsin evrenin benimle kafa kırmayı sevdiğini. Doğal olarak karşısında Sho'yu gören mide kontrolü kaybetti. Zavallım oysa o merdivenlere ne kadar yaklaşmıştı. Neyse ben suyu içtim sonra suyu gören midemden akıl almaz bir gümbürtü geldi. Guruldama diyemedim dilim varmadı resmen. Boş tankere bir bardak suyu boşaltmışsın gibi bir ses. Ve benim kızarıklık kulaklarımdan tüm yüzüme doğru yayılırken, odaya beş adamın gürültülü kahkahası doldu. Sho arkasına yaslanıp kahkahaları arasında "Kaç gündür açsın sen ? " diyebildi güçlükle. Utanmış küçük çocuk halimle (sevimli olduğunu umduğum bir hal bu zira utandığımda suratım kontrolü kimseye vermeyi sevmiyor) demin bahsettiğim durumu anlattım, tabi Japoncam el verdiğince (yani baya yalındı cümleler ^^)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günlük
FanfictionJaponya'nın önemli televizyon kanallarından birinde iş bulup Tokyo'ya gittiğimde "hayatımın macerası"nın sadece Japonya'da yaşamaktan ibaret olduğunu düşünüyordum. İşim gereği türlü çeşitli ünlü insanla içili dışlı oldum. Ama Japonya'ya aşık olmamı...