Pazar - 22.42
Yorucu ve eğlenceli bi gündü. Şu anda koltuğuma yeni yerleştim ve uyumadan önce uzun uzun yazacak vaktim var. Muhtemelen bu haftaki en müsait zamanım da bu olacak o nedenle hiçbir şeyi unutmadan yazmak en iyisi en güzeli. Kaldığım yerden devam ediyorum o zaman...
Kahvaltıyı hazırlamak için aşağıya indim. "Göt içi kadar" evimde sessizce kahvaltı hazırlığına giriştim. Fakat herkes, sesler ve kokulara uyandı. Sonra tam çay kaynadığı sırada kapı çaldı. Sabahın 10'unda, üstelik cumartesi günü benim evimin kapısının çalması pek hayırlı olamaz diye düşündüm. Sho'yla göz göze geldik. Sho saatine baktı ve bi anda cikleyerek "Ben açarım" dedi. Kapı açıldığında ben mutfaktaydım ve o açıdan geleni görmem imkansız, o nedenle; kapı dışından gelen çığlıktan sonra tek düşündüğüm 'eyvah deli japon hayranlar tarafından basıldık' oldu...
Fakat kimin geldiğini anlatmadan önce dün geceyi anlatacağım nuhaehehheaheah. (olur ya bir gün biri bu günlüğü okursa öle heyecan duymadan okumasın değil mi ? Bi atraksiyon olsun. Len! aşşağıları okuma, kopya çekme!)
Nerde kalmıştım...
"Neyse ben bu hislerle boğuşurken kapı açıldı ve gürültülü bir biçimde beş adam eve doluştu. O anda fark ettim ki heyecanım tüm Arashi'yi evimde görcek olmamdan çok, evimde insan görücek olmamdanmış. Odaya dolan sesten resmen sarhoş oldum."
Evet resmen sarhoş olmuştum. Evimde insanlar vardı, üstelik onları tanıyordum. Benim için eski birer dosttan farksızdı her biri. Sanırım söylememe gerek yok ama arada pürüz kalmasın diye söyleyeyim. Ben Sho ile birlikte olmaya başlamadan çok önce de Arashi' yi biliyordum. Onları ilgiyle takip eden hayran kitlesindendim denebilir. Fakat bu hikayeyi daha az olayın olduğu bir zamana saklayalım zira konu çok dağılır sonra.
Herkes içeri girip "bir Türk'ün rahatsız olacağı miniklikteki evim"de rahatlıkla kendilerine bir yer bulup oturdular. Gerçekten bu evleri tasarlayanlar asosyal tipler olmalı. Zira altı kişi sardalye konservesiymişiz hissi verdi bana. Bi anda darlanıp, o gece havanın tam manasıyla "pastırma yazı" kıvamında oluşunun da verdiği kuvvetle, Sho'nun yanına gidip kısık bi sesle;
" Yemeği çatıda yesek."
Sho ne demeye çalıştığımı anlamak istercesine suratıma baktı
"Nasıl yani ne demek şimdi bu ?"
"Kimse rahat edemeyecekmiş, kimseyi rahat ettiremeyecekmişim gibi geldi bir anda çok huzursuz oldum. Baksana lavaboya gitmek için birbirlerini eziyorlar resmen. Ah! Aiba-san temiz havlular kapının arkasında asılı olanlar"
Son cümlenin ardından beş çift göz bana kilitlenmişti.
"Ne? Kötü bir şey mi dedim?"
Nino
"Siz (Türklerden bahsediyor burda) kirlense de havluları ortada mı bırakıyosunuz?"
"Hayır ne münasebet" (fakat nasılda yazıyorum aklımda kalan tüm cümleleri türkçeye çevirip uygun biçimlerde süslüyorum deforme olduklarıda oluyor ama yazdıklarım direkt ortamdaki hissi vermek üzere yoğunlaşıyor lütfen bunun için beni yargılamayın ^^ (kim yargılayacak oda bi muamma ya neyse karıştırmayalım o kısmı)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günlük
FanfictionJaponya'nın önemli televizyon kanallarından birinde iş bulup Tokyo'ya gittiğimde "hayatımın macerası"nın sadece Japonya'da yaşamaktan ibaret olduğunu düşünüyordum. İşim gereği türlü çeşitli ünlü insanla içili dışlı oldum. Ama Japonya'ya aşık olmamı...