BÖLÜM 37: "DAVETİYESİZ DAVET"

481 35 6
                                    

 Şarkı: Kayboluyorum- Sedef Sebüktekin

Oylarınız ve yorumlarınız benim için çok önemli. Beraber bölüm tartışmayı severim. 

Not: Bu bölüm tansiyonunuz yükselebilir:)

Keyifli okumalar!

"Görülecek, işitilecek, tadılacak, okunacak, yazılacak, yapılacak o kadar çok şey birikiyor ki, bundan sonra hayatımın bütün bunlara yetişmeyeceğinden korkuyorum." Okuduğum bu cümle ile kitabı kapattım ve yanımdaki masanın üzerine bıraktım. Elimi yanağıma yaslayarak pencereden dışarıyı izlemeye başladım. Güneş batmak üzereydi, damarlarıma akan ilaç beni mayıştırıyordu. Mayıştırmaktan da öte sürekli uyutuyordu ve ben bundan nefret ediyordum.

Yeni bir kemoterapi günümdeydim, bu kaçıncı kür alışımdı bilmiyordum. Takip etmekle de uğraşmıyordum, doktor ne derse onu yapıyordum sadece. Hastaneye peruksuz geliyordum ama arkadaşlarımın yanında ya da Can'ın yanında peruk takmadan duramıyordum. Can bu yaptığıma kızsa da alışamıyordum bir türlü. Alışmanın beni daha mutlu edeceğini biliyordum çünkü peruk kafamı hem kaşındırıyordu hem de kızartıyordu. Canımı yakıyordu. Gerçi yakmayan ne var ki?

"Manevi acının yanında fiziki acının ne önemi var?" demiş, Victor Hugo.

Manevi acılar gerçekten fiziksel acılara üstün geliyordu. Şu an ki hayatımda her şeye rağmen öncekine göre daha iyiyim. Mutluyum diyemiyorum çünkü değilim. İçimde kapanmayan bir boşluk var. Bu boşluğun kapanmayacağını da biliyordum.

Evet, Can her şeye rağmen yanımdaydı. Elimden tutuyordu, benim için çabalıyordu ama bazen düşünüyorum da keşke annem yanımda olsaydı. Kapanmayan boşluk buydu. Bazı sevgileri hiçbir koşulda başkalarında bulamazdık, bazı sevgileri kimse bize yaşatamazdı.

İç çektim.

"Uzaklara dalmışsın Mine."

Kafamı çevirdim. Ses Oğuz'a aitti. Hafifçe gülümsedim. "Uzaklara dalmak değil de sıkıldım diyelim."

"Hak veriyorum sana" dedi. "Sıkılmamak için biraz daha dayanmalısın"

Hemşire gelip bugünün de bittiğini söyledi, bağladığı şeyleri çıkardı kolumdan. Bugün beni eve Oğuz götürecekti ama Can ile yaşadığımız eve değil, ilk evime götürecekti. Diğerleri de oradaydı. Bu geceyi hep beraber geçirecektik.

Arabaya bindiğimizde bir farklılık olduğunu hissetmiştim, elimi kafama götürünce peruğumu takmayı unuttuğumu fark ettim. Telaşla söylenmeye başladım, elimi kolumu nereye koyacağımı bilmiyordum.
Oğuz, kolunu arka koltuğa uzatıp "bunu mu arıyorsun?" diye sordu.

Rahat bir nefes almıştım. Vermeden önce "bunu yapmana gerek yok" hafifçe gülerek "gerçekten gerek yok" dedi.

"Biliyorum" dedim. "Gerçekten sizden kaynaklı bir istek değil, kendimle ilgili bir durum."

Daha fazla ısrar etmedi. Hastalığımdan dolayı bana çok temkinli yaklaşıyorlardı. Sessizce yol alırken "bir şeyler anlatsana." dedim.

Bana dönerek hafif tebessümle "ne anlatmamı istersin?" diye sordu.

"Bilmem, fark etmez. Kendinle ilgili bir şeyler olabilir mesela" dedim.

"Her şeyi anlatabilirim değil mi? Bu seni etkilemesin sonra."

Yüzümü buruşturdum, ne anlatacaktı ki?

"Tabii ki" dedim, "etkilenmem."

Hafifçe öksürür gibi yaptı, nereden başlayacağını bilmiyordu. Bana hiç dönmeden, önündeki boş yola bakarken bir an da "annemi ben öldürdüm" dedi.

GİRİFTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin