Gözlerimi kıstım ve kafamı yana eğdim. Gözleri duygularını gizleyemiyordu. Gözlerine bakmaya devam ederken, fısıldadım.
"Daha tanışalı birkaç gün olan bir kıza, nasıl bu kadar yoğun duygular besleyebildin?"
Gözlerini kapattı ve kafasını, kıvırdığı dizlerine yasladı.
"Nasıl her seferinde bunu yapabiliyorsun.." sesi boğuk çıkıyordu.
Ben de yanağımı dizime yasladım, aynı pozisyondaydık fakat ben ona bakıyordum.
"Nasıl bu kadar umursamaz davranıyorsun, neden yapıyorsun.."
"Ben, bir şey yapmıyorum. Üzgünüm."
"Yapıyorsun Veronica, canımı yakıyorsun ama farkında değilsin."
O da yüzünü bana çevirdi. Gözlerime umutla bakıyordu.
"Üzgünüm."
"Üzgünüm değil. Bir şey söyle, lütfen.. tamam kartlarımı açıyorum. Senin numaranı sallamadım ya da numara komşum değildin. Seninle birkaç gün önce tanışmadım. Seni ortaokuldan beri tanıyorum ve aşığım!"
Son cümleye doğru kafasını kaldırıp denize bakmaya başlamıştı. Ben hâlâ aşağıdan onu izliyordum.
"Farklı sınıflardaydık daha doğrusu hiç ortak derslerimiz yoktu. O zaman da içine kapanıktın. Seni sadece yemek saatinde görüyordum, tabii sen etrafa bile bakınmadan yemeğini yiyip ders sınıfına dönüyordun. Sırf seni görebilmek için hasta olduğum günler bile okula geliyordum. Zil çaldığı gibi yemekhaneye iniyordum, benden önce yemeğini yersin de seni göremem diye. Bir keresinde yemeğimi almıştım, etrafa bakınıyordum neredesin diye, arkamı döndüğüm gibi seninle çarpıştık ve yemeğimin bir kısmı üzerine döküldü,"
Kafamı kaldırıp pür dikkat dinlemeye başladım, o hâlâ denize bakıyordu.
"Sen hiç tepki göstermedin, ama bana da bakmıyordun üstüne bakıyordun. 'Özür dilerim, yardım edebilirim istersen.' dedim. Yüzüme bakmanı istiyordum, beni fark etmeni. 'Gerek yok, teşekkürler, ben hallederim.' dedin ve yine bana bakmadan yanımdan sıyrıldın. İlk defa orada diyalog kurduk. Sonra bir daha hiç konuşmadık. Geçen güne kadar yazmayı hâlâ düşünmüyordum. Tabii, Millie ikna etmeseydi. Yazışmada terslediğinde yazmayı kesecektim fakat Millie telefonu elimden alıp devam etti. Yazışmayı toparlayana kadar o konuştu. Yanlış anlama, sadece biraz utandım o kadar. Terslemeyi yavaş yavaş bıraktığını sezdim. Nasıl mutlu olduğumu anlatamam."
Çenesinden tutarak yüzünü, yüzüme çevirdim. Elim hâlâ çenesindeyken yüzünü inceliyordum, o ise konuşmasını sürdürdü.
"Özür dilerim. Başında doğruyu söylemeliydim."
Çenesinden tutarak kendime çektim ve yanağından öptüm. Yüzümü boynuna gömerek ona sarıldım.
"Özür dilerim." diye fısıldadım.
Önce elleri havada kaldı fakat sonra kollarını bana sardı ve hiç bırakmayacak gibi sıkı sıkı sarıldı. Kalp atışlarını hissediyordum. Kalp atışlarını seviyordum.
Sarılmayı bırakıp alınlarımızı birleştirdim.
"Deneyeceğim." Noah gözlerini kapatıp açtı, dudakları düz bir çizgi haline gelecek şekilde, gülümseyip alınlarımızı ayırdı. Bir süre daha sessizce oturduk, dalgaların sesini dinledik. Arada sırada Noah'nın bana baktığını hissediyordum.
Esmeye başladığında Noah bana dönerek "Hasta olacaksın, gidelim mi?" dedi. Henüz ilkbahardaydık ve hava o kadar da sıcak değildi. Kafamı salladım ve çöplerimizi toplamaya başladık. Poşetlere doldurduğumuzda Noah şoförü aradı ve nereye gelmesi gerektiğini söyledi. Yavaş yürüdüğümüz için ayaklarım kuma batıyordu ben de Noah'nın koluna tutunarak yürümeye karar verdim. Kesinlikle bir bahane değil. Koluna tutunduğumda kafasını bana çevirdi ve ne yaptığımı kavramaya çalıştı. Koluna iyice sokulduğumda ona bir gülümseme atıp yola döndüm. O da biraz bana baktı ve önüne döndü. Ağaçlı yolu da bitirdiğimizde Noah'nın arabasını gördük. Arabaya yaklaştığında kapısını açtılar. Kolundan çıktım ve başka yöne yöneldim.
"Görüşürüz, Noah."
"Nereye gidiyorsun, gelsene."
"Eve gidiyorum?"
"Hayır, gel. Biz bırakırız."
"Olmaz öyle şey, ben giderim. Görüşürüz."
"Ya, biner misin şu arabaya, lütfen. Bir daha söylemeyeceğim."
"Ama-"
Kafasıyla hadi işareti yaptığında yanaklarımı şişirerek arabaya bindim. Peşime de o bindi. Şoföre adresi söyledim ve kafamı cama çevirdim. Noah ise bana. Ev zaten kısa mesafedeydi. Eve yaklaştığım sırada ben de kafamı Noah'a çevirdim. Eve gelene kadar birbirimizi izledik.
"Teşekkür ederim." dedim. Arabadan inmiştim kapıyı tutarak konuşuyordum.
"Ne demek." diyerek gülümsedi. Tam kapıyı kapatırken "Seni seviyorum." diye fısıldadığını duydum ve yüzüme harika bir sırıtış yerleşti. Araba gidene kadar arkasından baktım. Gidince eve yöneldim ve anahtarla içeri girdim. İçeri girip kapıyı kapatırken annem ve Betty'i gördüm. Annem neden gevşek gevşek sırıttığımı sorsada omuz silkerek odama çıktım. Çantamı kenara atıp yatağıma oturdum ve Noah'a mesaj attım.
Veronica:
Güzel bir gün geçirdim, teşekkürler tekrardan.Noah:
Ben teşekkür ederim.Ona sürekli bir şey yazmak istiyordum.
Veronica:
Doğruyu söylemek gerekirse, seninle sohbet etmek istiyorum. Kendimi durduramıyorum.Noah:
Pekâlâ..Veronica:
Evet.. sormak istediğin ya da bahsetmek istediğin herhangi bir konu varsa, şu an cidden sırası.Noah:
Sanırım, yok.Veronica:
Pekâlâ..Noah:
Aslında, düşündüm de, bir soru var fakat sormak istediğimden pek emin değilim. Yani şu anlık belirsizlik için..Veronica:
Sor, lütfen.Noah:
Matt ve Ross'un düzenlediği bir röportaj var. Çıkışında bir yemek var ve Millie, bu yemeğe Jake'i de davet etmiş. Anlayacağın her ne kadar Millie, hissettirmemeye çalışsa da yalnız kalacağım.Veronica:
Anladım.Noah:
Yanlış anlama, yalnızlıktan değil seni istediğim için. Yani yalnızlıktan ama seni de istiyorum. Ya anladın sen işte.Veronica:
Sakin ol, anladım.Noah:
Güzel.. cevabın..?Veronica:
Ne zaman bu yemek?Noah:
2 gün sonra.Veronica:
Bilmiyorum, o an ki enerjime bağlı. Sen, benden başkasına davet atacak mıydın?Noah:
Bilmiyorum, soracağımı sanmam.. ben seni istiyorum.Veronica:
Anladım, ben sana dönüş yaparım yakında.Veronica:
İyi gecelerr.Noah:
İyi geceler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i want to feel your heartbeat, noah schnapp
FanfictionNoah, bir gün tanımadığı numaraya mesaj atar ve arkadaş olurlar. Tabii Veronica böyle biliyor. Ya önceden tanışmışlarsa?