10: " kararımı verdim, Schnapp."

213 26 25
                                    

Yorganımı boğazıma kadar çekmiş yatağımın içinden tavanı izliyordum. Ne düşündüğüme dair hiçbir fikrim yoktu. Aşağı kattan tıkırtılar duyduğum sırada gözlerimi odamın kapısına çevirdim. Yavaşça doğruldum, ayaklarımı yataktan sarkıtarak oturur pozisyon aldım. Üzerimde sadece iç çamaşırlarım vardı. Bu şekilde çok rahat uyunuyor. Ağır hareketlerle ayağa kalktım ve yerde duran herhangi bir sweatshirtü alıp üstüme geçirdim. Odamdan çıktım ve merdivenleri inerek mutfağa girdim. Annem mutfak tezgahını toparlıyordu.

"Neden işe gitmedin?"

"Bugün pazar, Veronica."

Sağ elimle kaşımı kaşıyarak sandalyelerden birine oturdum. Elimle yüzümü avuçlayarak dirseklerimi masaya yasladım.

"Veronica,"

"İyi misin kızım sen?"

"Hayır, değilim."

"Haydi, kalk kahvaltı yap."

"Siz?"

"Yaptık biz."

"Sağ ol ya, beni de beklemişsiniz, keşke zahmet etmeseydiniz." diyerek ayağa kalkıp buzdolabına ilerledim. Annem kafasını sallayarak mutfaktan çıktı. Elime süt alıp dolaba ilerledim.

Dolaptan kâse ve gevrek aldım, masaya oturdum. Gevreği ve sütü kâseye doldurup kenara ittim. Etrafta telefonumu ararken üst katta bıraktığım aklıma geldi. Uyuşuk uyuşuk yürüyerek odama çıktım. Çalışma masamın üstünden telefonumu alıp geri döndüm. Saat 12.42 idi. Muhtemelen beni bu yüzden kahvaltıya çağırmadılar. Hiç bildirim yoktu, Noah her sabah mesaj attığı için kendimi boşlukta hissetmiştim. Telefonumdan bir video açıp gevreğimi yedim. Saat 13.07 olmuştu. Çıkardığım bulaşıkları toparlayıp annemlerin yanına geçtim. Annem aceleyle etrafı topluyordu.

"Sakin ol anne, saatler birbirine girmedi, toplarsın."

"Akşam misafir gelecek, Veronica. Sen de yardım et, haydi."

"Bana ne ya, ben mi çağırdım."

"Haydi, dedim, Veronica." Gözlerini çıkararak bakınca oflaya poflaya toz bezini almaya yöneldim.

"Anne, bitmiş olsun, lütfen." Saat 15.49 idi ve biz bir sürü iş yapmıştık. Ellerimi hissetmiyordum.

"Şimdi yiyecek bir şeyler hazırlamamız gerek."

"Onları da sen hazırlar mısın, çok yoruldum."

"İyi bari, tamam, gidebilirsin."

"Oh, sonunda. Teşekkür ederim." deyip odama çıktım. Üstüme gri şort ve arkasında palmiye ağaçlarıyla birlikte gün batımı resmi olan bir tişört giydim. Telefonumu alıp yatağıma atladım. Noah mesaj atmış mı diye baktım ama hâlâ mesaj kutusu boştu. Neyse diyerek film açıp izlemeye başladım. Film bitince bahçeye çıkıp oturma yerine geçtim ve gökyüzünü izlemeye başladım. Baktığım yerden kafamı çevirdiğimde oldukça parlak bir yıldızla karşılaştım. Resmen gökyüzüne bakan herkes o kadar çok parlamasına hayran kalırdı. Aklıma ilginç ilginç teoriler geldikçe kendi kendime gülüyordum. Uzay mekiği, uzaydan telefon feneri tutan astronot, bizim evi izlemesi için FBI tarafından uzaya gönderilen ışıklı izleme cihazı...

Yine yıldız hakkında saçma sapan şeyler düşünürken Emma yanıma geldi.

"Veronica, misafirler geldi, annem seni çağırıyor."

Kafamı salladım. Tam gideceği sırada Emma'yı durdurdum.

"Emma,"

Yine ne var der gibi yüzüme bakmaya başladı.

"Şu yıldız çok ilginç değil mi sence de, aşırı şekilde parıldıyor."

"Biliyor musun, Veronica,"

Noldu der gibi kafamı salladım.

"O yıldızı sana daha önceden gösterdim fakat sen, çok güzel, deyip geri telefona döndün. Harika bir ablasın gerçekten, Veronica." Gözlerini kırıştırıp arkasını dönüp gitti.

"Aynen, ondan." diyerek arkasından ilerlemeye başladım.

Herkes salonda oturmuş sohbet ediyordu. Ben de aralarına katılıp selam verdim ve yemek masasına geçtik. Benimle yaşıt oğulları vardı bir tane. Bir de üniversiteye giden oğulları var ama haliyle o burada değil. Yemek yedikten sonra masada çay içerek sohbet etmeye başladılar. Canım sıkıldığı için kalktım ve bahçeye çıktım. Çimlere uzanıp tekrar gökyüzüne döndüm. Noah'nın teklifine hâlâ geri dönmemiştim. Ne cevap versem diye düşünürken misafir çocuğu yanıma gelip çimlere uzandı ve benim gibi gökyüzünü izlemeye başladı.

"Austin, ben."

"Veronica."

Bir süre kimse konuşmadı.

"Çok konuşkansın gerçekten, başım ağrıdı."

"Aynen, ondan."

"Düşünsene, bizim yıldız diye bildiğimiz aslında uzaylıların barı."

"Ya da her an dünyaya gönderilmek için bekleyen bombalar." gayet güzel bir aktiviteydi şu an yaptığımız, hoşuma gitti.

"Ya da birinin hayali, o hayal gerçekleşince yok oluyor."

"Ya da birisi öldüğünde ruhu bu dünyaya iz bırakıyor."

"Vay canına, bu dediğin ilgimi oldukça çekti. Çok güzel olurdu gerçekten."

"Evet." derin bir nefes verdim.

"Biliyor musun, kaderimizdeki kişi dünyaya geldiğinde gökyüzünde bir yıldız belirirmiş. Ve ta ki günün birinde biz onu bulana dek o yıldız, bizi ona giden yolu göstermek için tüm gücüyle parlamaya devam edermiş."

Zihnimden altyazı şeklinde Noah Schnapp geçti. Ah hadi ama..

Kafamı ona çevirdim ve alaycı bir biçimde, "Şaka yapıyor olmalısın." dedim.

Kafasını iki yana salladı. "Bilmiyorum, ben de bir kitapta okumuştum." dedi.

Oturduğum yerde diklendim. Telefonumu alıp mesaj kısmına girdim. Düşünmeden hareket ediyordum.

Veronica:
Kararımı verdim, Schnapp.

Noah:
Sabahtan beri bu ânı bekliyorum..

Veronica:
Pekala, adres bilgilerini yollasan iyi olur.

Noah:
Sen iste yeter :)

Cok kotu oldu ama bos zamanimda hizli hizli bu kadar oldu

i want to feel your heartbeat, noah schnapp Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin