Kırmızı Günah

561 49 10
                                    

Hadddi bakalım Tae efendi, el mi yaman bey mi yaman görelim dercesine yazdığım bu bölümden umarım keyif alırsınız. Bir sayısalcıya höre fazla edebi bir bölüm oldu. Sesli klavyeyle yazarken biraz sanatlı bir dil kullandım kusura bakmayın. Yorum yapın plsss. Oy da atarsanız çok sevinirim<3

Onun için gardımı indirmişken madem aşkta gurur vardı, öyle olsundu. Görmemiş gibi, sanki o an kalbim paramparça olmamış gibi adımlarımı hızlandırarak yürümeye devam ettim. "Jungkook dur gitme, gördüğün gibi değil."

Jk's pov:
evet tabii ya her zaman öyle olurdu zaten hiçbir şey hiç kimsenin gördüğü gibi olmazdı Beni üzen beni aptal yerine koymasıydı. Ne sanıyordu ki beni? Bir enayi miydim onun gözünde?

Onun da beni sevdiğine biraz da olsa inanmıştım ya da en azından inanmak istemiştim ama anladım ki tamamen kendimi kandırmış, tamamen yalan söylemiştim kendime.

Ve en büyük haksızlığı Taehyunga ettiğimi sanarken en büyük haksızlığı aslında kendime etmiştim.

Bu sefer kararım kesindi geri dönmeyecektim.

Şu ondan sonra biri birinin peşinden koşacaksa o ben değildim. Yanındaki sarışınla ne haltlar ettiği umrumda dahi değildi. önemli olan bana sadıklığını korumamış olmasıydı.

Oysa o gittiği günden beri ben her gece onun yatağında uyuyup ağlamıştım. Eğer bana bunu reva gördüyse öyle olsundu.

Tae's pov:
"Lütfen geri dön, sana söyleyeceklerim var!" dedim ama beni dinlemedi.  Adeta benden kaçıyordu ve bunu bilerek yaptından emindim. Belki saraydan kaçarak onun kalbini kırmış olabilirdim. Ama bunu ilk yapan ben değildim.

Önce o benim canımı acıtmış sonrasında da herhangi bir kiraz bahçesinde denk geldiğimizde ise yanıma gelip benle konuşma zahmetinde bile bulunmamıştı. Hatta ben onun peşinden koşmuştum.

Emindim artık o beni hiçbir zaman sevmemişti. Bense umutsuz bir aşka yakalanmıştım. Evet yakalanmıştım, çünkü aşk bir hastalık gibidir. Bütün organlarınızı bütün hücrelerinizi yavaşça ve acı vererek kuşatır.

Ve aşk sizden giderken sizden bir çok şeyi götürür. Size gelirken de... Mesela sağlığınızı. Veya 'her şeyden önce kendinizi düşünme yeteneğinizi'.

Her zaman sizden önce düşündüğünüz bir hastalığınız vardır yani aşkınız. Örneğin bir yangın çıktıysa, o yangında yanmak umrunuzda değildir ama 'o' yanacak mı korkusuyla belki için için yanarsınız aslında.

Ben emindim, gururumu ayaklar altına alınmış olsa bile onun tarafından. Ben hala onu seviyordum ve yapabilecek hiçbir şeyim yoktu. Aşk tek taraflı olsa bile bazen denemeye değerdi. Çünkü en azından deneyebilirim demek keşke deneseydim demekten daha iyidir.

Koştum peşinden, haykırdım adını ama bana geri dönüp bakmadı bile. Bir an bir duraksar gibi oldu aslında ama bu duraksama yeniden hızlı adımlarla son buldu.

Ve o anda fark ettim ki ne Jimin umrumdaydı ne de başka bir şey.  O an tek umrumda olan, ben adım attıkça adeta daha da hızlanan ve ne kadar hızlı alsam da aramızdaki mesafenin aynı kaldığı ve belki de asla kavuşamayacağım aşkımdı.

Tuhaf bir andı anlayacağınız. Ve karar verdim yürümek aşk için yeterli değildi. Koşmak gerekti bazen, belki de uçmak. Ama eğer kanatlarınız yoksa o anda en iyi tercih koşmaktır. Ve öyle de yaptım, koştum peşinden. Belki de tahmin edemeyeceği kadar hızlı. Ve yakaladım onu inanır mısınız? Bileğinden tuttum hatta ve o anda Jungkook bana döndü.

CariyeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin