Seokjin oturduğu yerden Namjoon'u gözleriyle adeta yiyordu. Namjoon artık sessizlikten sıkılmaya başlamıştı. O yüzden sessizliği bozmaya karar verdi.
"Bana öyle bakmanın sebebini öğrenebilir miyim. Sabahtan beridir oradan gözlerinle beni yiyorsun da!"
"Ne sana bakacağım ben. Dışarıya bakıyorum."
"Gözlerin şaşı herhalde. Pencere o tarafta."
Seokjin, Namjoon'un parmağıyla gösterdiği yere bakıp onun duyamayacağı şekilde ağzında bir şeyler geveledi.
Namjoon tam bir şey söyleyecekken çalan telefonuyla sustu. Kısa bir telefon görüşmesinden sonra ayaklandı. Uzun zamandır aradaki mesafe sebebiyle görüşemediği annesi bu akşam yanına geleceğini söylemişti.
"Sen bakmaya devam et dışarıya, ben gidiyorum."
"Evin uzaksa bırakırım. Benim için sorun değil."
"Gerek yok kendim giderim."
"Peki kendin bilirsin."
Namjoon kendisiyle birlikte ayaklanan Seokjin'e göz ucuyla baktı.
"Madem çok ısrar ediyorsun gelirim. Ama yolda tek kelime etmeyeceksin."
O sırada kapının kenarından kafalarını uzatıp onları izlemeye çalışan Jimin ve Taehyung'un, kalktıkları an elleri ayaklarına dolanmış, kaçmaya çalışırken birbirlerine çarpmışlardı. Jimin uyarırcasına Taehyung'un kafasına hafifçe vurmuş, sırtından itekleyerek hemen arkalarında olan mutfağa sokup kapıyı da kapatmıştı.
Namjoon onları fark etsede bir şey söylemeden Hoseok'un odasına girdi.
"Daha iyi misin? Bir şeyin yok değil mi? "
"Sorun yok, iyiyim. Akşam gelirim işe."
"Hoseok saçmalama! Ne işinden bahsediyorsun sen? Ben patrondan izin alırım sen dinlen bugün. Sakın işe gelmek gibi bir hata yapma yoksa kolundan tutar zorla geri getiririm seni buraya."