2. BÖLÜM 《 BAĞ 》

18 5 0
                                    

Alper sabah annesinin "Oğlum hadi uyan artık!" söylemleriyle güne gözlerini açmıştı. Her bir seste ağır ağır ve yukarı aşağı hareketlenen göz kapakları, annesinin oğlu uyanmayınca onu silkelemesiyle aniden açıldı. Beyninin karıncalandığını hissediyor, bedeni sanki tonlarca yükün altında uyumuş gibi bir hal almıştı. Kolunu kaldıracak gücü olmadığını fark ettiğinde kendini doğrulduğu yatağına geri salıverdi.

Boğazı yanıyor, dudakları kurumuş ve güçsüz hissediyordu kendini. Bir şekilde okula gitmesi gerektiğini hatırladığında rahatsız edici bir bıkkınlık gelmişti.

Her sabah yataktan müthiş bir hızla kalkan Alper'e bugün birşey olmuştu. Kendisi de şuan neden böyle olduğunu bilmiyordu. Genelde gözlerini açar açmaz annesinin yanına koşup " Günaydın hayatımın prensesesi " gibi övgüler ile Burcu ile arasında ki bağın farkındalığını yaşayıp şükrederdi.

Annesi ile arasında ki bağ bambaşka birşeydi. Hayatında sahip olduğu en önemli kişi sadece annesiydi. Kendisi 11 yaşında henüz küçük biriydi ama hayalleri büyüktü. Elleri annesinin ellerinden küçüktü ama var olan umutları büyüktü. En büyük cesaretlerinden birini de bitmek üzere olan umutlarını yaşayabilmek için adım atmasıydı.

En büyük duası ise annesi ile birlikte o hayalleri sağlam adımlarla gerçekleştirebilmekti.

Yorgun bedeninin ağırlığına dayanamayıp kendini koyveren Alper, annesi Burcu'nun " Oğlum!" diyerek sert seslenişiyle gözünü tekrar açtı. Henüz konuşmaya yeltenmeyen Alper'i beklemeden annesi soru yağmuruna tutmuştu bile.

"Yavrum senin neyin var? Sabahları benden önce uyandığın o günlere ne oldu? Hasta falan mısın annecim? Diyerek önce ateşine bakan Burcu, oğlu için endişelenmeden edemiyordu. O sert ses tonu yerini yumuşak, daha narin bir ses tonuna bırakmıştı. Burcu hanımın yüreğinde ki o endişe gözlerine yansıyordu. Alper ise bu endişeyi görüyor fakat ağzını açıp tek kelime edemiyordu.

Bu endişe yerini artık korkuya bırakmıştı. Burcu dayanamadan tekrar Alper'e soru sordu " Canım benim bana bak yüzün sapsarı kesilmiş, ellerin buz gibi ben artık çok korkuyorum lütfen yavrucuğum birşey söyle. Ne oldu sana bir gecede? Hastaneye gidelim hadi." titreyen bir sesle yutkunarak konuşan annesinin korkmasına artık dayanamayan Alper; " ben iyiyim annem sen merak etme. Gece üstüm açık uyudum herhalde o yüzden soğuk aldım. Hastaneye gitmemize gerek yok. Gördüğün gibi gayet iyiyim." Diyerek annesini yumuşatmaya çalıştı.

"Benim gördüğüm Alper hiç iyi değil" bu sert çıkışıyla Alper'in bile gözünü korkutan Burcu, bu kadar korkunun öfkeye dönüşeceğini hesap etmemişti.

"Seni en iyi ben tanırım yavrucuğum. Annenin ben senin annen... Birbirimizden başka kimsemiz yok ki. Ne diye söylemiyorsun. Ben çok üzülüyorum, sen böyle yaptıkça kahroluyorum" dolu gözlerle yüreğinde ki acıyı da sözlerine katarak devam etti Burcu. Alper bu sözler karşısında kendini suçlu hissederek, yattığı yerde doğrulup annesinin elini titereyen ellerinin arasına aldı. Kafasını kaldırıp tek değerlisinin acı dolu gözlerine baktı. Baktıkça annesinde ki yerini tekrar tekrar fark etti. O fark etmeler aklını başına getirip gerçekleri gözünün önüne yığıyordu. Burcu ve Alper... Sadece ikisi, birbiri için sadece ikisi vardı. Kördüğüm gibi birbirine bağlanan anne ve oğlu arasında ki bağ bu yüzden bu kadar güçlüydü. Birbirini tamamlayan iki kişi, iki arkadaş, iki dost, iki hayat arkadaşı...

Burcu'nun gözlerinden süzülen yaşlar, Alper'in kalbine iniyordu sanki. Orada, yanıp kavrulan acıya bir gözyaşı düşüyor ve "poff" sesleri çıkarıyordu. Öyle ki bu acı tüm vücudunu sarıp sarmalamıştı bile. En dayanamayacağı şeylerden biriydi annesinin üzülmesi. Üstelik bunu kendi yapmıştı, ne kadar çok üstüne düştüğünü bildiği halde göz göre ağlamasına izin vermişti Burcu'nun.

ELEM  (Askıya Alındı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin