"Higanbana"

112 19 4
                                    

...

Batuhan Kordel- Anıları Sakla-

...

Min Yoongi

Flashback

19.06.2022

Elimdeki kırmızı çiçekleri inceliyordum bunu bana veren bir tane kız çocuğuydu. 11 yaşında gibi duruyordu. Mavinin en koyu tonunda gözleri ve simsiyah geceye benzeyen saçları, bembeyaz teni ile oldukça dikkat çeken bir havası vardı.

Elime çiçekleri tutuşturan kız çocuğuna bu bitkinin adını sorduğumda "Nadir bir türdür o adı kırmızı örümcek zambağıdır.  Hiç bir yerde bulamazsın onu düzgünce sakla zamanı gelince daha fazla göreceksin ondan." demişti.

Telefonumu çıkarttım ve arama motoruna Kırmızı örümcek zambağı yazdım.

Görseller kısmına girdiğimde ise aynı çiçek olduğunu gördüm fakat çok az bir görsel vardı gerçeğiyle ilgili. Bir çoğu çizimdi. Herhangi bir resme tıkladığımda altındaki anlamı başlıklı yazı dikkatimi çektiğinden dolayı o yazıya tıkladım.

Higanbana çiçeği, diğer bir deyişle Kırmızı Örümcek Zambağı. Bir Japon inanışına göre bu çiçekler yeniden doğuş ve ölümün habercisidir. Birisine bu çiçek hediye edilirse ölüme yaklaşmış demektir.

Ölüme yaklaşmış demek mi?

Aman sonuçta bir inanış gerçek olacak diye bir kaide yok ya!

"Hyung elindeki çiçekler çok güzelmiş nerden aldın?"

Hoseokun seslenmesi ile tekrardan bakışlarımı çiçeklere çevirdim. 

"Hediye olarak verildi. Özel bir çiçekmiş."

Hoseok kafasını sallamıştı.

"Kokusu nasıl hyung hiç kokladın mı?"

"Hayır."

"Koklayabilir miyim?"

Kafamı salladım ve yavaşça uzattım burnuna doğru.

"Hyung bu çiçek kokmuyor."

Kaşlarımı çatmıştım. Ardından merak edip bende burnuma götürüp koklamıştım. 

Kokusu vardı fakat hiç böyle bir koku koklamamıştım. Çok güzel kokuyordu, beyni uyuşturan bir koku.

"Hoseok burnun mu tıkandı? Bu çiçek oldukça güzel kokuyor hatta."

Hoseok kaşlarını çatmıştı ve ardından burnun kemerini sıkmıştı.

"Sanırım hyung bu koronadan sonra koku dengelerim alt üst oldu. Neyse hyung ben biraz pratik yapmaya gidiyorum görüşürüz."

Kafamı salladım ve Hoseokun yanımdan ayrılmasını izledim.

...

21.06.2022
Gece 03.00

"Bakın ne kadar güzel çiçekler var! Hadi oraya gidelim!"

Hızla kırmızı çiçeklerin bulunduğu tarlaya koştum. Diğer üyeler ise benim ardımdan gülerek geliyordu tarlaya girmiş bulundum ve biraz daha ortalarına ilerledim. Arkamı döndüğümde ise üyelerin tarlaya girmediğini görmüştüm.

"Haydi gelsenize! Neden gelmiyorsunuz, bu çiçekler çok güzel. Çok hoş bir koku var burada."

Onların yanına ilerlediğimde sanki benden uzaklaşıyorlarmış gibi hissettim fakat umursamadım.

Seok Jin "Yoongi burası kan kokuyor nasıl güzel olduğunu düşünüyorsun?" dediğinde gözlerimi pörtlettim.

"Hyung gerçekten çok güzel kokuyor... Kan kokusunu nasıl aldın ki?"

Yanlarına yaklaştım fakat tarladan hala çıkmamıştım. Tae'nin kolunu tutup çekmeyi istemiştim, fakat yapamadım. Göremediğim bir şey engelliyordu beni.

"Gelsenize sizde hadi lütfen kırmayın beni!"

"Yoongi biz giremiyoruz." 

"Ne? Neden? Böcek var diye mi üstünüz kirlenir diye mi?"

"Hayır, çünkü sen bizden ayrıldın Yoongi. Oldukça uzaktasın sen bizden. Yanına gelebilmemiz için daha çok var Yoongi. Aramızda kocaman bir sonsuzluk var ve biz bu sonsuzluğun üstesinden gelemeyiz."

"Namjoon ne diyorsun? Of tamam be girmezseniz girmeyin."

Tarladan çıkmak için yeltendiğimde tarla büyümüş ve üyeler çok uzakta kalmıştı ve git gide küçülüyorlardı.

"Yalnız bırakmayın beni..."

Yerimden kan ter içinde kalkmıştım. Telefonumu aldım ve saate baktım 03.54. Gördüğüm kabus yüzünden kan ter içinde kalkmıştım. Telefonumu geri yerine koydum ve bakışlarımı tavana çevirdim. Yutkunduğumda  boğazım kuruluğundan dolayı yanmıştı.

Odamdan çıktım ve mutfağa indim. Suyumu kattım ve geri odama doğru ilerlerken bir tıkırtı duydum. Arkamı döndüğümde hiç tanımadığım birisini gördüm. Tam çığlık atacaktım ki ağzımı kapatması ile birlikte sesimi çıkartamamıştım. İki kolumuda tek eline alıp tutuyordu. Kurtulmaya çalışıyordum fakat olmamıştı. Göz yaşlarım yanaklarımdan süzülüyordu.

"Fotoğraflardan daha güzelsin."

Beni odama doğru sürüklemişti ve zorla yatırmıştı boynumu öpmeye başladığında oldukça fazla debeleniyordum.

"AA YETER BE!"

Komidindeki telefonu uzak bir yere atmıştı ulaşamam için.

"Bağırırsan gırtlağını keserim."

Korkudan başımı sallamak zorunda kalmıştım. Pantolonundaki kemeri çıkartmış ve ellerimi her ne kadar dirensemde bağlamıştı. Üstümdeki pijamamı yırttı ve bir parçasını alıp ağzımı bağlamıştı.

Tamamen beni soyduğunda göz yaşlarım ve sessiz haykırışlarım artmıştı...

...

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

...


Lost MemoriesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin