Sene 2000...
Ala Defne.. benim için kocaman bir siyah sayfanın adı. Kocaman siyah sayfaya başka yerden sıçrayan beyaz minik noktanın adı.
Hiçbiriniz bir sokaktan geçerken kırılan ve şartelleri atmış bir sokak lambasını önemsemezsiniz ama ben o sokak lambasını tamir etmek için dişimi emeğime takar çalışabilirim. Hayat bana her koşulda çabalamayı öğretti, gerekirse bir sokak lambası için bile..
O sokak lambası, bizim evimizi aydınlatan tek sokak lambası. Ne zaman gece geç saatte eve gelsem heryer hep karanlık olur o lamba yüzünden. Hiçbir zaman bir lambayı önemsemedim taki birinin onun altında ağladığını duyana dek.
Her zamanki gibi deniz kenarından yırtık kıyafetlerde dayının evine gidiyordum. Orası Dayı'nın eviydi. Benim evim hiçbir zaman bir yerlerde olmamıştı.
Sendeleyerek elimdeki bira şişesiyle ağlayarak eve doğru ilerlemeye çalışıyordum. Ayağım çıplaktı ve ayağıma her ne batıyorsa gram umrumda değildi ama canım fazlasıyla acıyordu sadece hissetmiyordum.
Hilal'in beni her zamanki gibi aptal gibi aramalarını cevaplamadan ilerliyordum. Yanımdan geçenler ise müzik açtığımı sanıyordu sanırım ama Hilal arıyordu.
"Ne var Hilal?" Diyerek aptal telefonun vızırtılı sesini sonunda susturmuştum.
"Şu aptal telefonu senden haber almak için aldık onu müzik çalar olarak kullan diye değil, gene nerdesin sen?" Diyerek bana telefondan bağırıyordu. Telefonu kulağımdan anında uzaklaştırmıştım ama hâla onun sesini duyuyordum.
"Bardan geliyorum" dedim bir çırpıda.
"O aptal yerde çalışmaktan ne zaman vazgeçiceksin acaba?"
"Bunlar telefonda konuşulacak şeyler değil!" Diyerek telefonu onun suratına kapattım. Her gün aynı konuşmayı yapmak beni her zaman bıktırıyordu. Hilal'di işte, korumacı tavrı küçüklükten geliyordu sanırım.
Elimdeki bira şişesini hızlıcana yolun kenarındaki ağacın altına attım. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum, elimde yeterince yük olmuştu. Diğer elimdeki telefonu ise hızlıcana kırmızı elbisemin cebime sokmuştum. Telefon benim değildi o Hilal'indi ama bunu kabullenmek istemiyordu. Ondan istemediğim şeyleri bana almaktan hiçbir zaman çekinmiyordu tabi bende o şeyleri kullanmamaktan ama bu aptal telefon hariç.
Yanımdan hızlı bir araba geçmesiyle irkilmiştim. Hâla ağaca baktığımı ise irkilmemle anlamıştım. Yanımdan geçen arabada berbat bir ses yığını vardı. Fazla uzağa gitmeden her kim kullanıyorsa arabayı durdu ve geri geri gelmeye başladı. İşte istanbul gibi aptal bir yerde yaşamanın başka bir sorunu daha!!
Hızlıcana birayı fırlattığım ağacın altına doğru koşmaya başladım ama dün yağan yağmur çimleri ıslatmıştı. Islak çime her zaman basmadığım bu sefer vücudumda bir başka irkilme daha yaşamıştım.
Araba durmuştu ve içindeki ucube sürüsü ağacın arkasında kırmızı fosforlu elbiseyle aptal gibi saklanmaya çalışan bana bakıyordu. Ne vardı yani saklanamadıysam? Mükemmel bir oyuncu değildim!!
"Oooo" demişti arka koltuktan biri. Neden hâla burda bekliyordum ki ben, sanki yeni bir keşif yapmış gibi aydınlandığım zaman arkamı hafifçe döndüm. Döndüğüm gibi açılan kapı sesini duyduğum gibi hızlıcana öne doğru topuklamaya başlamıştım.
Elimde tuttuğum siyah topuklular ve ayağıma fırlattığım şişenin verdiği acıyla beraber nerdeyse ağaçlı yolda zıplayarak gidiyordum. Bu hallere çok fazla düştüğüm oluyordu ama ayağımda acıyla ilk kez olmuştu ve serhoş sayılırdım, sadece bilincim yerinde gibiydi..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZİNCİR'DEN SARMAŞIKLAR
Ficção AdolescenteBir kız çocuğu.. Karşısında yosun gibi sarmaşıklar görmek istesede karşısı demir benzeri zincirlerle doluydu.. Elleri zincirliydi. Kabuk bağlamıştı. Onun adı Ala'ydı. Ala Defne..Göz kapakları ağrısa bile belli etmeyen, belli etmeyerek acısını yaşaya...