2 Hafta Sonra.
Yorgundu.
Günlerdir evden çıkmıyordu. Çıkamıyordu.
Babasının cenazesinden beri içine kapanık biri oluvermiş, kimseyle konuşamaz olmuştu.
Öylece kalakaldığı günlerde vermişti kararını. İtiraf edecekti.
Artık babası da olmadığına göre itiraf etmesinde bir sakınca kalmamıştı.
İtiraf etmekten de başka çaresi yoktu artık zaten.
Açtı kapıyı Burak. Polise gidecekti.
"Babam öldürdü, Can'ın babası öldürmedi. Hayır! Necmi Bey'in suçu yok" diyecekti sadece.
Söylemeden edemezdi ki... Nasıl yaşasındı öylece?
Çat kapı çıkılmazdı ama öylece. Önce kodes için bir valiz. Sonra bir sırt çantası hayali. Apar topar ıvır zıvırı yüklendikçe ağırlığı omuzlarından vicdanına basar Burak'ın. Düşündükçe ensesinde kıyam bir gölge hiç olmayacakmış gibi olacaklar bir bir aklına takılır.
Çıkınca, kapının kilidi kırılacakmış, yola düşmeden acı bir haber peşindeymiş, doğal gaz kaçak yapıp evi yakacakmış... Bunların hepsi, olmayacaksa da olmuşçasına kırk tilki, gözlerinin önünden akıp giden kedi gözleri.
Yine de çat kapı çıkıp gelecekmiş gibi o kodesten.
Yardım ve yataklık. Az değildi. Sonu belliydi.
***
Karakol.
Soğuk koridorlar.
Dolu gözler.
Kirli sakallar ve pis yüzler.
Kafasını çok değişik anlamlar çıkarılabilecek biçimde salladı Burak. Bu sallayış, "olsun, hak ettik" anlamına geliyor olabilirdi.
Geniş omuzlu bir komiserin karşısındaydı şimdi.
Her şeyi anlattı.
En ince detayına dek.
Babasının asıl katil olduğunu, annesiyle yanında yakaladığı adamı neden öldürdüğünü, kendisinin polise yalan söylediğini, Can'ın babası Necmi Bey'in beş yıldır boşu boşuna tutuklu olduğunu, babasının alkolikliğini... Her şeyi.
Aynı gün, Burak hakim kararıyla "yardım ve yataklıktan" resmen kodesteydi.
Can'ın babası, Necmi Bey de 5 yıldır tıkılıp kaldığı kodesten çıkışını kutlayacaktı şimdi.
***
Can'ın babasına kesin gözle katil olarak bakan Sevim, kızını okulundan ayıracak kadar nefret ettiği Can'dan artık nefret etmiyor, edemiyordu. Utanıyordu.
Elbette tüm olanlara en çok şaşıran Şule ve Ece'den başkası değildi.
Burak hapse tıkılmış, yıllardır katil diye bilinen Necmi Bey aklanmıştı. Daha ne olsundu?
"Burak gibi biriyle nasıl birlikte olabildim?" sorusunu kafasında kurcalamaktan alamıyordu kendini o günlerde Ece.
Şule bambaşkaydı .
Ağlasa mıydı?
Gülse miydi?
Yalnızca okuduğu kitaptan açma sapan bir yazı devşiriyordu elinde :
"Bazen insanlar kadar paragraflar da anlamsızlaşır. Hiçbir sözcük seni anlamaz, anlatamaz, yazdıramaz. Çaresiz bırakırlar seni, suskunluğa terk edersin kendini. Sonra biraz daha acı çekersin, hüzün çuvalına eklersin bir şeyler. Tekrar yazmaya kalkarsın. Ama yazamazsın."
Hiçbir şey anlayamıyordu.
Tek bildiği, Burak'ın korkunç ötesi bir hata yapmış olduğuydu.
Affedebilir miydi? Görmezden gelebilir miydi? Tüm bu iğrençliklere, haksızlığa göz yumabilir miydi?
Hayır.
O masum birinin yıllarını bile bile, göre göre boşuna harap etmişti.
Pisliğin tekiydi o.
Başka hiçbir şey değildi Burak.
Olamazdı da.
***
"Ne düşünüyorsun Şule?"
"Burak'ı" dedi Şule boşluğa bakmaya alışmış, büyümüş göz bebeklerini Hale'ye çevirirken.
"Yani ben onu çok iyi biri sanmıştım.Pislikmiş Hale teyze pislik.Hayat hep mi böyle ? Hep mi yanlış yaparak öğreniriz ? Yolu yok mu başka ?" diyerek sürdürdü sözlerini Şule.
"Şule düşünme böyle." dedi Hale teselli etmeye çalışırken Şule'yi. "Baban hakkında ne biliyorsun Şule?"
"Nerden çıktı? Ama pek bir şey bilmiyorum aslında. Sadece annem hamileyken gitmiş. Hepsi bu."
Şule'nin babası hakkında hiçbir şey bilmediğini anladığını belli etmeden omuzuna dokundu Hale Şule'nin.
İş Hale'de bitecekti.
Şule'nin babası, bunu sadece Sevim'e yapmamıştı ki...
Önüne gelen her gönlünü kaptırmaya müsait kadına umut veriyor ve onları yüzüstü bırakıp kaçıyordu.
Kendisi de yaşamıştı Hale bu acıyı.
Nereden biliyordu ?
Şule'nin babasına aşıktı Hale. Yıllarca peşinden koşmuştu bu herifin. Sonunda kendisini de bırakıp gitmişti.
Sevim'e bunu söyleyemezdi.
Söylemeli miydi?
Hayır, asla.
Çok şükürdü ki, hamile kalmamıştı. Sevim'in hatasını yapmamıştı Hale.
Bir süre sonra da aynı herif, öldürülmüştü.
Burak'ın babası, almıştı Hale'nin de Sevim'in de intikamını.
Yataktayken.
Hale sevinmeli miydi bu duruma? Hayır. Sevinemezdi. Ama Sevim'e bunu anlatmalıydı. Onunla konuşmalı, onu İstanbul'a getirmeliydi.
Olmuştu işte.
Sevim İstanbul'a geleli 2 ay oluyordu neredeyse.
Artık her şeyi Şule'ye de Sevim'e de anlatmalıydı.
Hem yediği haltları, hem de öldürülen adamın Şule'nin babası olduğunu...
Anlatmalıydı.
En kısa zamanda...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Korkma Ben Varım
Teen FictionGece yarısını geçiyordu. O saatte uyumak ona göre değildi. Annesi dahil herkes uyumuştu. Bahçeye indi. Yan yatmış, bağdaş kurmuş, çömelmiş ya da tam düşecekken bir yana tutunuvermişe benzeyen harap evler kalabalığıyla birbirini kesen daracık sokakla...