Yaz güneşinin yakıcı sıcağı altında otogara gitmek üzere evden çıktılar.
Kasabanın güzel insanları, Sevim Hanımların bahçesine toplanmışlardı. O yıllarca yan yana oturdukları, dertlerini, kederlerini, sevinçlerini paylaştıkları, sahip çıktıkları, paylaşamadıkları Sevim, gidiyordu şimdi. Hanım hanımcık, biricik sevimlerini çok severlerdi.
O Sevim, bu Sevim'di. Neyi varsa toplamış gidiyordu. Toplanacaklardı tabi.. Nasıl üzülmesinlerdi ?..
Ya Şule ? O ne olacaktı İstanbularda? Büyük şehre alışabilir miydi ? İnsanları öğrenebilir miydi ?..
Her şeyi unutmaya çalışmak, ya da düşünmemek en kolay tercihti.
-"E ne vardı ta İstanbul'a gidecek be kızım ? Biz bulur buluşturur yardım ederdik. Küçük yer burası geçinir giderdiniz." diye atlayıverdi mahallenin çenesi düşük, neşeli ihtiyar tontonu Keriman Teyze .
Nasıl ne vardı İstanbul'a gidecek ? İflas etmişti , daha ne olsundu ?
Asla kabul edemedezdi Sevim Hanım bunu. Kırklı yaşlarında, gözleri çöker gibi olmuş, saçları kısa , sarımtraktı Sevim Hanım'ın. Hayat, kırkında yormuştu Sevim'i.
Kızıyla baş başa bir ömür geçiriyordu. Daima umutlu, iyimser, gururlu bu kadın, kendini hiçbir yerde ezdirmezdi. Tıpkı kızı gibi. Yılmayan, neredeyse yorulmak bilmez biriydi Sevim. Gururu hayat felsefesi olmuştu yılların yılı.
-"Olur mu öyle şey hiç Keriman Teyze ? Hem benim için de Şule için de iyi bu. Siz telaş etmeyin" diyerek yatıştırmaya çalıştı bu güzel, vefalı insanları.
Onun da zoruna gidiyordu elbette. Ama yapacak ne vardı ? İflas etmişti işte.. Yoksa üç kuruş için İstanbul'lara gider miydi ?
Tüm bunların altında biraz da hayat şartları etkili olmuştu Sevim Hanım'ın. Tam 17 yıl önce aşık olmuş, Şule'yi dünyaya getirmişti. Talihsiz kızı, babasız büyüyecekti. İkisinin de haberi yoktu.
Hayat her zaman adil olmuyordu. Şule'nin babası olacak adam da, hem kendisini hem de karnındaki bebeği terk edip gitmişti. Düpedüz ortada kalmıştı beş kuruşşuz. Ne olacaktı ? Allah kahretsindi onu da , onun gibi olanları da...
Kucağında bebeğiyle babasına gidemezdi, zira evden kovmuştu babası. Küçük kardeşi Melda'nın yanına , bu kasabaya yerleşmişti işin sonunda. Melda vefat edince, kasabada kalmaya karar vermişti. Şule de büyümüş iyice alışmıştı buraya. Terk etmek olamazdı.
Şimdi ise İstanbul yolcusuydular artık.
* * *
Vedalar edildikten, ağlaşılmalar olduktan, otobüsün ardından dökülecek sular döküldükten sonra binilen otobüs İstanbul'daydı gece bastırdığında.
Hale, otogarda beklemekten ağaç olmuştu ki, Sevim indiklerini haber verdi.
Buluştular.
Şaşkınlardı.
-"Şule sen ne kadar büyümüşsün böyle hayatım?!" diyerek boynuna sarılan Hale, Şule'ye çok samimi gelmişti bu zamana kadar sadece 3 kez görmesine rağmen.
Sevim ile Hale çok eskiden beri arkadaşlardı. Aynı şeye üzülmüş, aynı şeye sevinmişlerdi. Çocukluk arkadaşlarıydılar. Sevim'i babası hamile haliyle evden atınca, Sevim gitmek zorunda kalmıştı. Daha az görüşüyorlardı artık. Gözden ırak olan gönülden ırak olmamıştı ikisinin arasında. Birbirlerini unutmayan, vefalı arkadaş modellerindendi her ikisi de. Şimdi kader yine onları bir araya getirmiş, yine can yoldaşı yapmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Korkma Ben Varım
Ficção AdolescenteGece yarısını geçiyordu. O saatte uyumak ona göre değildi. Annesi dahil herkes uyumuştu. Bahçeye indi. Yan yatmış, bağdaş kurmuş, çömelmiş ya da tam düşecekken bir yana tutunuvermişe benzeyen harap evler kalabalığıyla birbirini kesen daracık sokakla...