Cesaretin varsa kaç,kurtul.

217 9 0
                                    

İnsanlar, insanların doğrularına değil yanlışlarına bakarlar. Tek bir yanlışın olursa tek kötü,tek korkak,tek cesaretsiz,hiçbir şeyi başaramayan sen olursun. İnsanların ne dediklerini takmayın derler nasıl takmıyacağımızı söylemezler. Tek söyledikleri şey "İnsanları takmayın." Onlarca şey söyledikten sonra onca yaradan sonra takma lafının önemi ne kadar var. Ama o yaraların oluşturduğu izleri kimse bilmez.

"O kolundaki ne?"
"Faça hocam"
"O ne demek?"
"Geçici insanların kalıcı izleri."
~Adaline

Tek cümle. Geçici insanların kalıcı izleri. Yaşatılan her şeyin sorumlusu bizim gibi davranıldığımız,bizim tüm olayın sorumlusu olduğumuz. Onların ise suçsuz olduğu sadece bizi iyileştirmek için yapıldığı söylenen düşünceler... Aynaya baktığımızda sadece nefes alan bir beden. Karşımda birisi var ve ben o değilim. Ben ona çok yabancıyım. O bana bakıyor ben ona ama ikimizde birbirimizi tanımıyoruz. Acılarımız dışında,yaşamak istediklerimiz dışında. Bir zavallıymışım gibi bana bakıyor. Karşımdaki. Aynadaki kişi ben miyim?
Aile baskısı görmüş,ailesi sadece doğum günün de yanında olan. Onun dışında yanında olmayan,desteklemeyen,sevgi vermeyen bir ailede büyümüş bir kız çocuğu. Bir evin içinde kavga olmadan durmayan,dışarıdan mutlu aile tablosu. En zoruda bu "Mutlu aile tablosu" en samimiyetsiz tablo. İnsanlar sizi mutlu bir aile sanarken içinizdeki çığlıkları,gürültüyü,kavgayı duymayanlar sarar etrafı. O ailedeki tek kız çocuğu:
"Nasıl yaşıyor?
-Tabii buna yaşamak denirse. O sadece nefes alıyor."
Huzur bulmak istediği tek yer evi olan bir insanın kalbini daha ne acıtabilirdi?
Sevdiği kişi tarafından sevilmemek mi?
Ailesi sevmemiş bir kız çocuğunu başkası sevmese ne olurdu?
Ağlar mıydı?
Kaç gece ağlayarak uyudu, kaç kere duş alırken ağladı,yemek yerken,bir şeyler izlerken. Kaç kere ağladı. Kim gördü?
Kimse.
En kötüsü de ağlamak değil. Artık ağlayamayacak kadar alışmak olmak.
Görmeleri önemli değil. Anlatamadı bile. Anlatıcak güveni vermediler.

Herkes geceyi günah keçisi ilan etmiş.

İnsanlarla konuşurken sonrasını düşünün. Sonrasını düşünmek istemiyorsanız.
Yaratacağınız boşlukları.

Artık kaçmak zorundaydım. Bu cesaret bende var mıydı?
-Fazlasıyla.
Gecenin batışı güneşin doğumu ile başladı her şey...
Kendime ufak bir sırt çantası hazırladım. 2 sandviç,bir kaç parça kıyafet alıp alt kata doğru sessiz bir şekilde ilerledim. Bodrum katından çıkacaktım. Bodrum katına geldiğimde bir tane koruma orada duruyordu. Çantamı yere bırakıp arkadan sessizce korumaya dokundum. Dokunduğumda irkildi.
"Mutfakta bir kadın sizi çağırıyor."
"Peki." diyip hiç ikiletmeden gitti. Yukarı çıktığına emin olduğumda hızlıca çantamı alıp kapıdan hızlı ama yavaş adımlarla çıktım. Çitlerin üstünden ilk çantayı fırlattım. Sonrada tırmanarak kendim çıktım. Çantayı yerden alıp arkama bakıp bakıp dikkatlice gidiyordum. Cebimde ki paraya ellememişti ama telefonumu almıştı. Haklıydı. Kimsenin bana güvenmediği hayatımda bana yabancı olan bir insanın güvenmesini bekledim.  Cebimde ki parayı şu an kullanmak mantıksız bir davranış olurdu. Yürüyecektim. Yol beni nereye götürürse. Yürüdüm,durdum,yürüdüm,nefes nefese kaldım,koşmam gerekti,koştum,düştüm,kalkttım. Hayatta böyleydi zaten düştüğün zaman kalkmasını bilmen gerekirdi. Biraz dinlenmem gerektiğini fark ettim. Etrafımı kontrol ettim. Bir duvara yaslandım. O her zaman yaslandığım duvardı. Kendim. Çantamı yanıma bırakıp içinden ilk önce su şişesini sonra sandviç aldım. Suyumu içtim. İçerken nereye gideceğimi hangi yoldan gideceğimi düşündüm. Gerçi düşünmeme gerek yoktu. Yol bilmez,iz bilmezdim. Hiç görmediğim,bilmediğim yer. Hayat beni hangi yöne çekerse oraya gidecektim. Hislerim hangi yöne doğru gitmemi istiyorsa oraya. Bu durum hoşuma gitmemiş sayılmazdı. Kaçmıştım, kaçmaktan öte küçük bir çocuğun yokuş aşağı inmesi gibiydi şu anki durumum. Biraz heyecan ,biraz korku,birazda düşecekmiş korkusu. Yolda yürürken adımlarım kendinden emindi. Yavaş ama hızlı adımlarla yürüyor hem de arkama bakıyordum. Şu ana kadar takip edilmemiş gibi gözüküyordum. Takip edilsem de gene kaçardım. İlerledim,artık gün yavaş yavaş ısınmaya başlamıştı. Yavaş yavaş şehir merkezine doğru geliyordum. Araba sesleri,şehrin istenmeyen gürültüsü her adım attığımda daha da çok sesi geliyordu. İstediğim hayat şehrin gürültüsü değildi. İlk önce kendi içimdeki gürültüyü susturmaktı. En zorda buydu. İçindeki gürültüyü susturmak. Yürüdükçe daha çok yürümek istiyordum. Tek eksiğim müzikti. Hayatım boyunca müziklerle yaşamış,müziği hayatıma katmıştım. Tek isteğim sessiz bir hayatım olsun ama müzik eksik olmasın. Dışarıdan bir yerden müzik sesleri yükseliyordu. O yöne doğru gitmeyi düşündüm. Her adımımda insan sesleri,müziğin sesi artarken içimdeki heyecanda artıyordu. Kalabalığın arasına girmek ve girmemek arasında kaldım. Arkadan dolanmaya karar verdim. Arkalarında duracaktım. Arkalarına geçtiğimde yüzümde bir tebessüm oluştu. Bende şarkıyı söylemeye başladım. Ama kısık bir ses ile sadece öndeki gitaristin duyabileceği şekilde şarkıyı söylemeye başladım.
Anlat Ona~Yedinci Ev
Denedim defalarca sana anlatamaya
Susturdun beni de küstürdün hayata
Söyle nefesim, söyle anlat ona
Yedinci Evin bende anısı olmamasına rağmen anısı var gibiydi. Belki de anısı olması gerekiyordu. Doğruyu söylemek gerekirse artık anısı vardı. Kaçmıştım,müziğe ihtiyacım vardı. Müziğin çaldığı yöne doğru gitmiştim. Yedinci Ev şarkısı söylemiştim. Şarkı bitmişti. Herkes uzaklaşmıştı.

Seri Katil 18 NumaraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin