En tatlı rüyamı iğrenç sesiyle bölen şey bu kez alarm oldu. Gözlerimi açmadan komodinin üstündeki elime gelen ilk cismi fırlatmıştım. Ama hala odamın duvarlarında alarmın sesi yankılanıyordu. Olamaz! Neyi fırlatmıştım ben? Telefonum!
Hızla yattığım yerden kalkıp gözlerimi ovalamaya başladım. Buğulu gözlerimi ve boş bakışlarımı odada gezdiriyordum. Eğilip yerdeki telefonumun parçalarını birleştirdikten sonra yatağa uzandım. Tekrar uyuyabilme ümidiyle gözlerimi kapattım.
Birkaç dakika sonra uyuyamayacağımı anladığımda içimde ineceği durağa yaklaşmış teyze huzursuzluğu vardı.Mutfağa gitmek için ayağa kalktım. O sancı yine orada, karnımda tetikteydi. Tümörcüğümün 'Seni hiç bırakmayacağım' dercesine sinsi gülüşler atıp zehrini etrafına yaydığına emindim.
Mutfağa girdiğimde özenle hazırlanmış bir kahvaltı sofrası ve beni bekleyen bir annem vardı. Kahvaltımı bitirdikten sonra film izlemek için bilgisayarımı alıp odama gidiyordum ki annemin elini omzumda hissedince durup soran gözlerle ona baktım.
- "Kontrolün var Arya çıkmamız lazım" dedi. Bende;
-"Hazırlanıp geliyorum." deyip somurtarak, beyazlara bürünmüş odama doğru ilerledim.
Bilgisayarı masaya koyduktan sonra dolabın karşısına geçip üstümü giydim. Annem ise çoktan hazırlanmış kapıda beni bekliyordu. Ben de ayakkabılarımı giyip merdivenlere doğru ilerlerken annem çoktan asansöre binmişti. Annem özel güçleri falan var da söylemiyorse çok ayıp ediyor.
Asansörden oldum olası korkardım ben. Merdivenlerin hepsi bitince asansörün yanında beni bekleyen annemi gördüm. Nefes nefese kalmıştım. Tabi kalırım 6 kat bu boru değil.
Dışarı çıktığımızda soğuğu ve saçlarımı savuran rüzgarı umursamayarak arabaya koşar adımlarla ilerledim. Arabadayken annemle tek kelime etmedik. Hastanenin önüne geldiğimizde bedenimi bi hüzün sarmıştı.
Derin bir nefes aldım. Yaklaşık bir ay önce mide kanseri olduğumu öğrendiğim, bütün duygularımı tuğlalarına sığdırdığım, o günden sonra hisssedemediğim ve ölmek için bana gün saydıran hastanenin tam karşısındaya duruyordum.
Annemle içeri girip doktorumun odasına doğru ilerlerken annemin çenesinin kasıldığını gördüm. Fazlasıyla gergindim. Doktorumun odasına girip doktorun sorduğu 'o çok önemli' sorularını oldukça isteksiz görünmemeye çalışarak cevapladım. Sonra beni odadan çıkarıp birşeyler konuştular.
Kapının önündeki sandalyede otururken yine karnımdaki sancı 'Ben buradayım!' diye bağırmaya başladı. Ah, canım tümörüm benim. Sonra bu durumumun annem için ne kadar zor olduğunu anladım.
Düşünsenize; belkide babamla birlikte bana hamile olduğunu öğrendiği bu hastanede tek başına benim mide kanseri olduğumu öğrenmişti.
Birden anneme karşı bir acıma duygusu belirdi içimde. Halbuki onun bana acıması gerekiyordu. Acıyordu zaten , yani herşey yolunda. İçinde tümör bulunduran ve çevreye zehrini yayan beş para etmez bir mideye sahip olan zavallı bir kıza kim acımazdı ki?
Annem de odadan çıkınca arabaya doğru ilerledik. Annem motoru çalıştırdığında ben daha arabaya bile binmemiştim. Bu kadının özel güçleri var, demedi demeyin. Eve doğru giderken annemden beni sahile bırakmasını istedim.
Hastalığımdan dolayı her izni alabiliyordum. Annem beni kaldırım kenarına bırakınca boş bulduğum bir banka gidip oturdum. Denizin mavisiyle huzur bulurken düşüncelerim bana 'merhaba' dedi.
Hastalığımdan korkmuyordum çünkü kaybedebileceğim ne varsa kaybetmiştim; Hiç kazanamadığım babamı, kazanmak için gece gündüz çalıştığım bursumu da bir kavgada, 'kardeş' kelimesini en çok yakıştırdığım Almila'yı korurken kaybetmiştim.
Okuldan atılmamın ardından hastalığımı öğrenince annem okula ara vermemi istedi. Karşı caddede pamuk şeker satıldığını görünce içimde ki heyecan anlatılamayacak kadar fazlaydı. Sevinçle banktan kalkıp yola doğru yürümeye başladım.
Tam karşıya geçecekken ne olduğunu anlayamadığım korkunç bir hızla bana doğru gelen birşey gördüm. Artık kaçış yoktu.
Ölümü hatırlatan soğuk sırtımdan içeri girerken şaşkın bir şekilde avuçlarımı açınca elimdeki bozukluklar yere düştü. En son duyduğum şey çığlıklardı.
Ve sonra, KARANLIK.