5. BÖLÜM

82 18 0
                                    

Okuyan birileri varsa TEŞEKKÜRLER!

Vote ve yorumlarınızı bekliyorum!

***

Bileklerimdeki sızıyla gözlerimi açtığımda gördüğüm tek şey 'karanlıktı'...

Soğuk ve küçük odadaki sessizliğe kendimi katmak istediğimden gözlerimi kapattım. Dizlerimi kendime çektim ve başımı duvara yaslayıp düşüncelerin aklımın kıyılarına sert bir dalga şeklinde çarpmasına izin verdim.

Resmen kaçırılmıştım ama bağırıp çırpınmak yerine sadece oturuyordum. Çünkü yorulmuştum. Öyle bir boşlamıştım ki herşeyi, az sonra yanıma gelip kıyamet kopacak deseler kafamı bile kaldırmam, kaldıramam. Çürümüştü hislerim, çürüyor ve çürüyecek de. Tekrar yeşermeyi bekliyorlar umutsuzca içimde.

Ben hislerimi duygularımla değil,  düşüncelerimle beslerdim. Bu yüzden 'Umut' kavramı hiç tükenmezdi bende.

Kasveti barındırıyordu hücrelerim. Bağırmak istedim bağıramadım. Sarılmak istedim sarılamadım. Kırıp dökmek istedim ama sadece baktım. Ve tüm bunlar beni böylesine hissiz yaptı.

Hayal kurmayı bırakalı ise çok oldu. Çünkü yaşadıklarım bana ne kadar okyanus hayalleri kurarsam kurayım kıyısında durduğum denizde boğulacağımı öğretti.

Orda öylece ne kadar kaldım bilmiyorum. Bakışlarımı bir noktaya kilitlemiş duruyordum. Uykuya olan açlığım git gide artarken gözlerimi yumdum. Yine karanlıktı heryer. Karanlık bana bahşedilmiş bir cezaydı adeta. Bu karanlığımı aydınlatacak güneş ne zaman doğacaktı? Kim bilir, belkide hiç doğmayacaktı.

***

Uyandırdı beni küçük pis odadaki pencereden giren güneş ışıkları. Uyandırdı beni sayılı günlerimi yaşayayım diye.

Bağlı olan ellerimi yüzüme siper ettim. Sonra biraz kayarak ışığın vurduğu yerden uzaklaştım. Yutkunmaya çalıştım ama boğazımın acısıyla yüzümü buruşturdum.

Dünden beri burada kalıyordum ve neler olup bittiği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Beni neden kaçırdılar ki?

Kocaman bir bilinmezliğin ortasında çırılçıplak duruyordum. Bir anda karnıma inen ağrıyla acıyla inledim.

Uzun zamandır ortalarda görünmeyen tümörcüğüm çığlık atmaya başlamıştı yeniden. Uzun zamandır dediğim 24 saat oluyor ama bu benim için çok uzun bir süre tabii. Birkaç zorlamayla ve kilit sesleriyle kapı açılınca içeriye giren dün beni kaçıran o çocuktu.

İçinde kahvaltılıklar ve iki dilim ekmek olan tepsiyi önüme koyarken arada bana kaçamak bakışlar atıyordu. Ben ise yüzsüzce bakışlarımı ona sabitlemiş her hareketini titizlikle inceliyordum. Ona bakmamdan rahatsız olmuş olacakki tam çıkacağı sırada bana tekrar dönüp tek kaşını hafif kaldırarak;

-"Neye bakıyorsun, ufaklık?" diye sordu.

Neden bilmiyorum ama
'ufaklık' kelimesini bilerek vurgulamıştı. Tamam yan yana gelince ondan ufak görünüyordum ama en fazla 1 veya 2 yaş. Yani öyle tahmin ediyordum. Ne demem gerektiğini bilmiyordum. Öylece donup kalmıştım. Sancı yine oradaydı ama umursamayacak kadar hissizdim şu an. Bir anda ağzım açılınca saçılan kelimeleri durduramadım ve;

-"Hayır, sana falan bakmıyorum. Niye kaçırdınız beni? Burası neresi? Ve en önemlisi sen kimsin!?" dedim sonlara doğru sesimi bayağı bir yükselterek. Kurduğum cümlelerin saçmalığıyla yüzümü buruşturdum. Bir anda yüz hatları gerildi ve ağzından çıkacak kelimeler hazır ola geçti ;

KARANLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin