Parmaklarımla dizimde ritim tutarken kapıyı ince parmaklarıyla yavaşça açıp içeri giren, gözleri ve burnu kızarmış olan kadına baktım. Annem demeye utanıyordum. Kafamı kaldırıp çok kısa bir süre gözlerine tutundum. Pişmanlık ve şefkat dolu gözlerine...
Hayatta geç kalmışlıklarımız vardır bizim. Geç kalınan sözler, mesajlar, özürler, sarılmalar. Her biri bir parça alır götürür hayatımızdan, geri getirmemek üzere.
Bazılarımız için uçurumdan önceki dönemeç son şanstır kullanmayı bilene. Bazılarımız için ise o şans hiç olmamıştır, olmayacaktır. Çünkü hayali terazide daha ağır basar hatalarımız.
Bir bakıyorsun hayatında herşey normal, ters giden hiç birşey yokmuş gibi. Kimseyle aranda bir sorun olmuyor, mutlu oluyorsun, gülüyorsun, huzur buluyorsun. Sonra ne olduğunu bilmeden kendini yine boşlukta, en dipte hissediyorsun. Yeniden mutsuz oluyorsun. Sanki daha önce hiç iyi olmamışsın gibi. En dipte, en derindesin bu sefer. İyi değilsin hem de hiç iyi değilsin...
Annem hızlı adımlarla yanıma gelip boynuma sarılınca duraksadım. İtmekle itmemek arasında gidip geldim. Yavaşça geri çekilip yüzümü avuçlarının arasına aldı. Gözlerimin içine uzun uzun baktı. Hani olur ya son kez bakarsınız birine. Yüzünün her ayrıntısını ezberlemek ister gibi uzun uzun, öyle baktı işte bana.
Pişman olduğunu hissedebiliyordum. Ama bu hiç bir şeyi geri getirmezdi. Ne benim babamı ne de Yalın'ın annesini. Küçük bir çocuğun katiliydi o. Masum hayallerin, umutların, sevinçlerin katili.
Bir adım geri atıp memur beye baktığımda annemin imzalaması gereken birkaç dosyayı bize uzatıyordu. Annem karşımdaki sandalyeye oturup dosyaları imzadı. Önce annem ifadesini verdi sonra benim ifadem ve yapılması gereken herşey tamamlandıktan sonra karakoldan çıktık.
Yalın'ı ne kadar aramamaları için diretsemde 18 yaşından küçük olduğum ve alıkoyulduğum için bulunup, ceza alması gerekiyormuş.
Karakoldan çıkınca Almila ile birlikte onların evine doğru yürüyorduk ki annem seslenince durduk.
-"Arya, hadi kızım eve gidiyoruz. Benimle gel." deyip arabanın kapısını açınca ona bakıp alaylı bir gülümseme yerleştirdim suratıma. Sorar gibi kurmuştu cümlesini. Herşeyi öğrendiğimi biliyordu. Ben bayılınca Yalın ile tekrar konuşmuş olabilirdi.
Arkamı dönüp yürümeye başladım. Annemin topuklu ayakkabılarının sesi gittikçe yaklaşırken geldiğini anlayıp adımlarımı hızlandırdım. Almila da peşimden geliyordu tabii.
Annem elini koluma koyup kendine doğru çevirmeye çalışınca kolumu sertçe çekip "Bırak!" diye bağırdım.
Annem dudaklarını aralayıp konuşmadan önce derin bir nefes aldı.
-"Arya, herşeyi anlatacağım kızım. Hataydı. İnat etme ve gel, evimize gidelim."
Gözlerim irileşip ona bakarken isterik bir kahkaha attım.
-"Ne? 'Hataydı.' mı? Bu kadar mı? Sen bunu söyleyince düzelecek mi herşey? Babasız geçen yıllarımı geri verecekmisin bana? Peki ya Yalın? O çocuk annesinin kollarında ölmesini hak ediyormuydu? Bunları sen yaptın anne. Senden nefret ediyorum anlıyormusun! Sen.."
Göz yaşlarım çenemden aşağıya süzülürken sertçe yutkundum. Gerçekleri duymak ağırına gitmişti. Fazla acımasız davranıyordum biliyorum ama o kesinlikle bunu çoktan haketti. Anneme iğrenircesine bakıp konuşmaya başladım.
-"Sen.. Bir katilsin anne."
Göz yaşlarım şiddetle akarken suratıma gelecek olan tokat havada kaldı. Kafamı çevirdiğimde annemin elini havada tutan kişi Almila idi.
Elleri hala havadayken az önce varlığını unuttuğum Almila konuşmaya başladı.
-"Sakın... Bahar teyze. Sakın bunu bir daha deneme."
Almila annemin tuttuğu kolunu sertçe bırakınca annem iki adım geri gitse de kendini toparladı. Tekrar gözlerimin içine bakmaya başladı. Yalvarırcasına...
Almila kolumdan tutup "Gidelim Arya." deyince kafamı sallayıp yürümeye başladım.
Gerçekten yapacakmıydı? Şimdiye kadar bana el kaldırmayan annem gerçekleri söylediğim için bunu yapacak mıydı?