13 - two seconds before the big moment

624 49 78
                                    

san devasa büyüklükteki şirketin önünde indiğinde birkaç dakika boyunca olduğu yerde kalmıştı. daha sonra içeri doğru adımladı. büyük bahçesi çiçek kaynıyordu ve bir sürü oturulacak alana sahipti. resepsiyona gelmeden önce daddy'sine mesaj attı.

choisan

ne diyerek gireceğim

daddy

park seonghwa'ya geldim de. ben zaten geleceğini bildirdim. yine de fazla oyalanma.

choisan

neden ki?

daddy

söylediğimi yap choi san.

san dudaklarını büzüp resepsiyona adımladı. kadın güler bir yüzle onu karşılasa da bakışları san'ı küçümser şekildeydi.

"size nasıl yardımcı olabilirim?"

"merhaba. ben park seonghwa'ya gelmiştim. haber vermiş sanırım."

"evet haber verdi. 17. katta ofisi, asansör hemen arkamdaki koridorun sonunda. ayıptır sorması, ne işiniz var onunla? yani o harika bir adam ve hani... anladınız."

"sizi ilgilendirecek bir durum olsaydı bu bilgiye sahip olurdunuz ancak burnunuzu sokmamanız gerekiyor demek ki."

san başka bir şey söylemeden ve kadını dinlemeden asansöre yürüdü. asansörden fazlasıyla korkuyordu fakat dayanmak zorundaydı. 17 katı merdivenle çıkarsa ölebilirdi. ne yapacağını bilemeyip seonghwa'yı aradı.

"güzelim?"

san tanıdık ses tonuyla 17 yazılı düğmeye bastı.

"şey ben asansördeyim de, çok korkarım o yüzden aradı-AAAAA"

"iyi misin sanie? asansör mü bozuldu yoksa?"

"yok yok biri durdurmuş binmek için... aklımı kaybediyordum."

seonghwa'nın histerik gülüşü kulaklarında çınlarken san kaşlarını çattı.

"aramasaydım keşke."

"bebeğim şirin geldin diye güldüm. kaçıncı kattasın?"

"14."

"tamam az kalmış. asansörden inince koridorun sonuna kadar yürü, soldaki büyük ofis benim odam. kapısında ismim yazıyor zaten."

"hmhm tamam. ineceğim şimdi."

san telefonu kapatıp asansörden indi. odaya yaklaştıkça kalp atışları hızlanıyordu. kapıya birkaç kez tıklatıp beklemeye başladı. uzun sürmeden "gir." sesi gelmişti. san kapıyı açıp içeri geçti ve hızla geri kapattı. kocaman bir odaya girmişti. fazla renkli olmayan oda kalite ve para kokuyordu. direkt karşıdaki masada oturan, takım elbiseli seonghwa daha çok ilgisini çekmişti tabii. saçları özenle yapılmıştı ve gözleri parlıyordu. san'ı görünce ayağa kalktı ve yanına geldi. bileğini tutup avucunun içini öptü.

"hoş geldin bebeğim."

"hoş buldum. nereye oturayım?"

seonghwa san'ın elini tutup sandalyesinin yanındaki diğer sandalyeye oturmasına yardım etti.

"biraz önce getirttim."

san deri ve rahat olan koltuğa yaslandı ve kenara kaydırıp seonghwa'nın sandalyesinden biraz uzaklaştı. seonghwa sandalyeye oturunca ayağını san'ın sandalyesinin altına koydu ve kendine çekti. hiçbir şey olmamış gibi önüne dönüp bilgisayarındaki işine döndü. san biraz ekranı izlese de pek anlayamadığından sıkılmıştı.

"işin kaçta bitiyor?"

"6'da çıkacağız."

san saate baktığında 5'i 10 geçtiğini gördü. seonghwa san'ın sıkıldığını fark edince çekmecedeki dizüstü bilgisayarı çıkarıp onun önüne koydu.

"istediğini izleyebilirsin, ama çok sıkılıyorum diyorsan erken çıkalım."

"işine engel olmayayım, bir şeyler izlerim ben."

youtube'dan vakit geçirmelik video açtı ve sesini iyice kısıp izlemeye başladı. seonghwa işine zor da olsa odaklanabilmişti. elini san'ın bacağına yerleştirip okşarken derin nefes aldı.

saat 6'ya 5 vardı. seonghwa bilgisayarını kapatıp yanında uyuyakalmış olan çocuğa baktı. onun önündekini de kapatıp yerine koydu ve kalkıp çantasına bazı evrakları sıkıştırdı. daha sonra san'ın yanağını ufakça öperek uyanmasını sağladı.

"gidiyoruz bebeğim."

san ayaklanıp seonghwa'nın peşinden giderken gözlerini ovuşturdu. koridoru yürüdükten sonra birlikte asansöre bindiler. sadece ikisi vardı. san sıcaklamış hissediyordu. seonghwa bunu fark edip gülerken san'ın dibine girdi. küçük olan ne yapacağını şaşırırken siyah saçlı oğlanın sol elini penisine bastırmasıyla öne doğru eğildi. seonghwa parmaklarıyla sıkarken san gözlerini sıkıca kapatmış ve dudağını dişlemişti. yukarı baktığında henüz 9. katta olduklarını gördü. pek dayanacak gücü kalmamıştı. seonghwa elini çekip küçüğün beline bırakırken dudağını dişliyordu. gergin saniyelerin sonunda zemin kata inmişlerdi. seonghwa'nın ardından yürüyordu. arabaya vardıklarında san şaşırmayı bırakmıştı. bu adam para içinde yüzüyordu belli ki. bindikten sonra kemerini taktı. seonghwa da binince hareket ettiler. san yanağının sıkılmasıyla yana döndü.

"hemen kemerini takmışsın. uslu çocuk~"

"yani bi arabaya çarptığında ön camdan uçmak istemiyoru- YA ELLEME BENİ SAPIK HERİF."

seonghwa sıktığı yanağı biraz acıtmıştı fakat böyle pofuduk yanakları ilk kez görüyordu. arabayı yavaşlatıp san'ın yanağını dişledi. san seonghwa'yı göğsünden ittirdi.

"öleceğiz be adam önüne bak ne olur."

seonghwa san'ı rahat bırakıp önüne dönerek arabayı hızlandırdı. eve vardıklarında san artık şaşırmaktan bıkmıştı. iki katlı, kocaman bahçeli devasa bir evdi. burada tek başına yaşıyor olması da garip gelmişti. seonghwa san'ın beline sarılırken boynuna nefesini üfledi.

"şimdi bu kocaman evde sadece ikimizin sesleri yankılanacak güzelim."



























korkmayın bi sonraki bolum sevisiyolar

i want you, daddy. 親 sanhwaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin