15 - get out of my house

766 65 75
                                    

ikili bu zevk dolu saatlerin ardından uyumuştu. san gözlerini aralayıp duvardaki büyük saate baktı. 06.13'ü gösteriyordu. nerede olduğunu pek anlamamıştı fakat birkaç saniye içinde akşam yaşadıkları tüm olaylar aklına dolmuştu. yanına kafasını çevirdiğinde huzurla uyuyan seonghwa'yı gördü. biraz aşağı kayıp beline sarıldıktan sonra gözlerini yeniden kapadı.

seonghwa uyandığında beline sarılıp göğsüne gömülen minik bedenin saçlarını okşadı. yaşadıkları, rüyalarındakinden çok daha güzeldi. saatin 7'yi geçtiğini görünce ayaklandı ve iç çamaşırını giyip aşağı kattaki mutfağına indi. dolaptan çıkardığı yumurta ve sütü tezgaha bırakıp tüm malzemeleri ortak bir kapta karıştırarak krep yapmaya başladı. ocakta ısınmış olan tavaya bir kaşık kadar döküp tekrar yukarı çıktı. san hâlâ uyuyordu. bir şey demeden yanına oturdu ve telefonunu eline aldı. banka hesabından san'a 10 milyon dolar gönderdi. ücretleri dolarla verme sebebi ise san'ın yurtdışında okuma hevesini bilmesiydi. telefonunu alıp aşağı indi ve tavadaki krebi yanmaktan son anda kurtardı. yarım saatin ardından hazır olan kahvaltı masasına uzaktan baktı ve yeniden san'ın yanına çıktı. küçük uyanmış, olduğu yerde etrafı inceliyordu. seonghwa'yı görünce gözleri ona kaydı.

"günaydın sanie~"

"günaydın daddy."

seonghwa bu kelimeyi hiç beklemediği için dudakları şaşkınlıkla aralanmıştı. gülümseyip san'ın yanına oturdu ve dudaklarını öptü.

"kahvaltı hazırladım. bana eşlik edeceksin değil mi?"

"hmhm. sen git ben giyinip geleyim."

"dün bedenini gördüm sanie. utanma."

san utana sıkıla ayaklandı ve seonghwa'nın bakışlarını görmezden gelerek iç çamaşırını giydi. dahasını giymeye kalmadan seonghwa elinden tutmuş ve onu kahvaltı masasına getirmişti. oturduklarında seonghwa san'ı kucağına almıştı. pek konuşulmayan, normal bir kahvaltının ardından saat 8'e gelmişti. ikisi birlikte duş aldıktan sonra san giyinerek (seonghwa ona, kendine küçük gelen birkaç kıyafetini vermişti) arabada beklemeye başladı. seonghwa da koyu kahve takım elbisesini giyip çantasını alarak arabaya inmişti. önce san'ı evine bırakacaktı. hızlı olmamaya özen göstererek 20 dakikada san'ın evine varmıştı. san inerken seonghwa kolundan tuttu ve sarılıp kokusunu içine çekti.

"paran hesabında."

san kafasını aşağı yukarı sallayıp arabadan indi. eve girdiğinde başının fazlasıyla ağrıdığını fark etti. kalçaları zaten yanıyordu. kahretsin, seonghwa onu gerçekten zorlamıştı. deliği de fena halde acırken dayanamayıp odasında bulunan kremi her yerine sürdü. şu an odaya biri girse, poposundaki bembeyaz kremle onu görecekti ancak evde biri yoktu tabii. san rahat bir nefes verip dün olanları sindirmeye çalıştı. düşündükçe elleri rahat durmuyordu. unutmaya çalışıp birkaç bölüm dizi izledi. ardından aklına parası geldi. hesabına baktığında gördüğü para öyle çoktu ki neredeyse oturup ağlayacaktı.

akşam saatlerinde evden çıkıp okuluna gitti. en yakın arkadaşları yeosang ve yunhocuk kahve içiyordu. onlara katılıp bir kahve aldı. dün olanları en ince detayına kadar anlattıktan sonra hafif birer dayak yedi. eh, biraz hak etmişti tabii. birlikte sınıfa gidip 4 dersi de dinledikten sonra san'ın evine gelmişlerdi. yunho rahat durmayıp yanında şarap şişesi getirmişti. güneş doğana kadar içip sohbet ettiler ve sonrasında yerde iki büklüm uyuyakaldılar.

san uyandığında belini hissetmiyordu. bu şekilde nasıl uyuduğunu bilmese de kalkıp esneyerek belini gerdi. telefonunu alıp saate baktı. 13.52. birden bire gelen bildirim sesi ödünü koparmıştı.

i want you, daddy. 親 sanhwaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin