4. mektup: kontrolsuz öfke

128 20 22
                                    

"sanki ayağıma bağlanmış ağırlıklarla denizin dibini boylayacakmış gibi hissediyorum ve beni çekip kurtaracak kişi de bana el uzatamıyor"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"sanki ayağıma bağlanmış ağırlıklarla denizin dibini boylayacakmış gibi hissediyorum ve beni çekip kurtaracak kişi de bana el uzatamıyor"

Sevgili Eunbyul.

Bugün uzun zaman sonra ilk kez deniz kenarına gittim.

Seni ilk gördüğüm yere.

Berbat bir gün geçirmiştim. Hatırlıyorum da burnumdan soluyordum sinirden. İçimden taşıp başımı ağrıtıyordu sanki öfkem, kontrol edemediğim için ellerim titriyordu hatta.

Sabah okula geç kaldığım yetmediği gibi bir de geç kaldığım için müdürden azar yemiştim. Beni okuldan kovduğunda arabama atlayıp uzaklaşmak istedim okuldan.

Arabamın beni yarı yolda bırakacağından haberim yoktu tabii. Bozulan arabam için çekici çağırmıştım ve tam 3 saat çekici beklemiştim. 3 saat boyunca direksiyon yumruklayıp yürüye yürüye gelmiştim kumsala.

Geldiğim kumsal hep sessiz ve ıssız olurdu genelde. Yalnız olmayı sevdiğim için oraya sık giderdim. O gün de öyle düşünmüşümdür muhtemelen. Bir anda kendimi kumların üzerinde otururken bulmuştum çünkü.

Elime sigaramı alıp dumanını havaya üfleyerek denizi seyretmiştim bir süre. Hem de kendi denizimin hemen yanımda olduğunu fark etmeden...

Hemen yan tarafımda, biraz uzağımdaydın Byul. Üzerinde gri bir eşofman ve lacivert bir hoodie vardı. Kumral saçların dalgalıydı. Her rüzgarla yüzüne savruluyorlardı, gözlerini kapatmasınlar diye yüzünden çektiğinde görmüştüm kızarık gözlerini.

Yanaklarından süzülen göz yaşlarını, kırmızı burnunu, dudaklarını... Sinirle iç çekmiştin ve zar zor yutkunmuştun. Kıyıya vurmuş bir deniz kızı gibiydin. O kadar güzeldin ki, seni görene kadar bir insanın ağlarken bile bu kadar güzel olabileceğini düşünmezdim ben.

Tabii ki bu da seninle birlikte değişti. Diğer her şeyin değişmesi gibi...

O an kendi kendime mırıldanmıştım. "Tanrım... Böyle bir kızı kim, neden üzer ki?"

Ne kadar süre seni izlediğimi fark etmemiş olacağım ki hesap sorar bakışlarını gördüğümde kendime gelip kafamı çevirmiştim. Utanç duygusu bedenimi sararken sen hızla ayaklanmış ve bir şey söylemeden yürümeye başlamıştın.

Arkandan seslenmek istedim. İsmini sormak, neden ağladığını öğrenmek, seni tanımak istedim. Bir daha seni görebilecek miydim?

Sana asla söyleyemedim ama o günden sonra her gün o kumsala gittim peri kızım. Belki seni tekrar görürüm umuduyla her gün hiç bıkmadan usanmadan gittim.

Ama kader seni benim karşıma yağmurlu bir akşamüstü panikle girdiğim bir kafede karşıma çıkarmıştı.

Ben seni yağmurlu bir akşamüstü buldum ve yağmurlu bir akşamüstü de kaybettim.

Ve ben o akşam kendimi de kaybettim.

Akşamlardan nefret eden, Jake.

🤍🤍🤍

selam bebeklerim, hayat nasıl gidiyor?

ve umarım medyadaki şarkıları dinliyorsunuzdur :')

sonraki bölümde görüşmek üzere, kendinize çok iyi bakın ❤


Letters to MilenaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin