1:"still hurt, still bad"

964 65 115
                                    

"Donmuş gün batımının altında duruyorum.
Sana doğru adım adım yürüyeceğim.
Hala seninleyim."


Birbirinin aynısı olan okul günlerinden birine daha amcamın bana geç kalacaksın temalı seslenişleriyle uyandım. Gözlerimi açtığımda pencereyi örten perdenin açık kalan kısmından odama vuran güneş ışığı yüzüme geliyordu.

Elimi gözlerime siper edip doğrulduğumda bu sefer canına tak eden amcam, hışımla kapıyı açıp odama daldı. "Eddie Munson! Hemen o lanet yataktan çık ve kahvaltıya gel." dediğinde uyku mahmurluğuyla irkilmiştim. Suratına karşı boş bakışlarımı fark edince tanrıdan sabırlar dileyerek odadan çıktı. Çıkmadan önce son ikazını da söylemekte gecikmedi. "On dakika içinde çıkmazsan o motor tamir edilmektense cehennemi boylar!"

Motoruma olan sevgim ve amcamın dediğim dedik kişiliği sayesinde neredeyse fırlayarak yataktan çıkmış ve koşarak banyoya girmiştim. Uzun saçlarım dağınıktı ve bir duşa girmediğim sürece şekil vermek gibi bir şansım olamazdı. Ama daha fazla geç kalmayı göze alamadığım için taradıktan sonra  bileğimdeki siyah tokayla gevşekçe bağladım. Diğer ihtiyaçlarımı da karşıladıktan sonra banyodan çıktım.

Ardından üstüme siyah bir sweatshirt ve siyah bir pantolon geçirdim. Kış ayındaydık ve ben zayıf bir bünyeye sahip olduğum için yüzüme üfleseler bile üşürdüm. Yüzüklerimi takıp deri ceketimi de üstüme geçirdikten sonra telefonumu çantama atıp omzuma attıktan sonra odadan çıktım. Mutfaktan şerbetli waffle kokusu geliyordu. Çantamı yanımdaki sandalyeye attıktan sonra hızlıca yemeye başladım.

Gözüm kolumdaki saatime kaydığında dersin başlamasına yirmi dakikadan az bir süre vardı. Son lokmamı da aldıktan sonra çantamı da kapıp hızla ayaklandım. "Görüşürüz!" dedikten sonra koşarak kapıya geldim ve siyah botlarımı giydim.

Evden çıktığımda verandadaki amcam eve geç gelmemem konusunda nutuk çekmekle meşguldü. İçi rahat etsin diye onu onaylar sesler çıkardıktan sonra yoluma dönmüştüm. Motorum amcam tarafından tamir edilmeyi beklediği için okula yürüyerek gitmek zorundaydım.

Kulaklığımı takıp telefonumdaki playlistten rastgele bir şarkı açtığım sırada Dustin aramakta gecikmedi. İkinci çalışında açtığımda adeta çığırırcasına konuşmaya başladı. "Eddie! Hemen okula gelmen gerekiyor. Çok önemli!" dedi heyecanı sesinden okunacak şekilde. Kaşlarım merakla çatılırken adımlarım istemsizce hızlanmıştı. "Önemli olan ne?" dedim aynı anda merakla. "Duymak için hemen gelsen iyi olur! Kafeteryadayım." diyip kapattığında içimdeki merak neredeyse uçmamı sağlayacaktı.

Okulun bahçesine adım attığım sırada güçlü bir motor sesi yankılandı. İrkilmeme engel olamazken motorla kalkan toz bulutu nefesimi kesecekti. Olduğum yerde öksürük krizi geçirirken siyah bir Mercedes okul bahçesinden içeri girdi ve gelişini artık bir seremoniye çevirmiş olan Steve Harrington arabasını park ettikten sonra indi. Bütün gözler ona dönmüştü bile. Üstüne giydiği haki yeşili kazağı, deri ceketi , siyah kot pantolonu ve postallarıyla her zamanki gibi görünüyordu.

Bahçe kapısının orada öylece durmuş diğer herkes gibi boş boş bakıyordum ona. O ise kimseyi görmediğine inandığım gözlerini bir süre etrafta gezdirdi  ve beni görünce kısa bir süre duraksadı. Pis sırıtışıyla yüzüme bakarken ister istemez birkaç adım gerilemiştim. Bizden başka herkes de aramızdaki gerilimi ve nefreti bariz bir şekilde görüyordu. Bakışları öyle yoğundu ki gözlerindeki saf öfke beni ilk önce boğdu, sonra bir çukura attı ve üstüme toprak örttü. Steve Harrington, nefretin ta kendisiydi.

İçimdeki korku git gide vücuduma yayılmıştı bakışlarıyla. Arkama dönüp kaçmak geçiyordu içimden, korkağın tekiydim. Ondan delicesine korkuyordum. Tek bir bakışıyla içimi görüyordu sanki, bir şey diyecek ya sa yapacak sansam da düşündüğüm gibi olmadı. Gözleri bir süre daha cinayetini işledikten sonra hiçbir şey olmamış gibi başını çevirdi. O zaman fark ettim tuttuğum nefesimi, korkudan ellerim titriyordu. Öyle alışmıştım ki zorbalıklarına bir anda dönüp gitmesi ben dahil herkesin şaşırmasına sebep olmuştu. Çünkü Steve Harrington, beni gördüğü yerde öldürecek biriydi.

last chance to die •steddie•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin