"Eve dönemedim ama,
bulur o beni.
Bana acımadı ama,
sever o beni."*
"Benden neden nefret ediyorsun Steve Harrington?"
Bunu sormamı bekliyormuş gibi bir hali vardı. Şaşırdığını bile söyleyemezdim. Bana asırlar gelen bir süre boyunca hiçbir yapmadı. Bir an kendimi yokmuşum gibi hissettim. Sonra cebinden bir sigara paketi çıkarıp bir dal aldı içinden. Tutuşturup derin bir nefes aldığında küçücük odada onun nefesine karışmış bir dumanın içindeydim. Nedense başım dönüyor gibiydi. "Senden nefret ettiğimi hiçbir zaman açıkça söylemedim." Sesi çok uzaklardan geliyordu. Kelimeleri zar zor seçtim. "Sense her fırsatta bunu dile getiriyorken neden ben böyle bir sorunun muhatabı oluyorum?"
"Bazen açıkça dile getirmeden de nefret ettiğini söyleyebilirsin, tıpkı senin yaptığın gibi."
Dalga geçer gibi güldü. Soluduğu duman her yanımı sarmış beni ona mahkum etmişti. Avuç kadar odada her yanım oydu ve ben kaçmak istediğimden bile emin değildim."İkimiz de bir şekilde nefretimizi kusuyoruz yani?" Bir sorudan çok kabullenmeydi."Sanırım öyle." Gözlerim her hareketini dikkatle izlerken sonunda en başında beklediğim şeyi yaptı ve elini tekila bardağına attı. Tek seferde içtiğinde sinirlenmeden edemedim. Sadece açıkça söylese ve sonra siktir olup hayatımıza devam etsek olmuyor muydu?
Sıra onun olsa da oyuna devam etmek istemiyor gibi görünüyordu. Duvara yaslanıp bacaklarını uzattı ve tekila şişesini de aramıza koydu. Ben hala bağdaş kurmuş bir şekilde oturuyordum. Başını geriye atıp gözlerini kapattığında artık benimle konuşmayacağını anladım ve omuzlarım düştü. Bir süre odada kendimi yalnız hissedecek kadar sessiz kaldı. Nefes alışlarını bile zar zor duyuyordum.
Uzunca bir süre o halde durduktan sonra kapının ardından sesler gelmeye başladı, Bayan Waltz'ın sesiydi. İlk birkaç saniye ikimiz de bir tepki vermedikten sonra Steve hemen kalkıp kapıya gitti. "Bayan Waltz!" diye bağırıp kapıya vurmaya başladığında kendime gelebilmiş ve tekilayla çerezleri toplayıp yerine koymuştum. Tekrar doğrulduğumda kapı açılmış, Bayan Waltz'ın endişeli yüzü görünmüştü.
"Aman tanrım, çocuklar uyarmama rağmen burada kilitli mi kaldınız?" dediğinde Steve'in arkasında durmuş omzundan bakıyordum. Aramızda birkaç adımdan başka yer yoktu. Sorumdan kaçmış olsa da buradan çıktığımız için rahatlamıştım. Steve'e omuz atarak yanından geçtim ve odadan çıktım. Bayan Waltz bu hareketime pek şaşırmış sayılmazdı. Birbirimizden haz etmediğimizi biliyordu. Hatta çoğu kez aramızı yapmak için uğraşmıştı, bugün bana yardım etmesini istemesinin de sebebi buydu muhtemelen. "İyi akşamlar Bayan Waltz," Başını sallayarak bana karşılık verdiğinde Steve de odadan çıkmış kaçarcasına giden bana bakıyordu. Başka bir şey söylemeden odadan çıktım.
Okuldan da çıktığımda Dusty'den ve diğerlerinden gelen aramaları gördüm. Çıkışta beni göremedikleri için endişelenmiş arayıp durmuşlardı. Jonathan da merak edip aradığı için ona da birkaç şey zırvaladıktan sonra eve doğru yürümeye başlamıştım ki siyah bir araba yanıma yaklaştı. Dönüp bakmadan yoluma devam etmeyi düşünsem de yanımda benim hızıma uyarak sürüyordu ve bu oldukça rahatsız ediciydi. Sonunda dayanamayıp döndüm ve Henry Careel'in gülen suratıyla karşılaştım. O da böylece arabayı durdurdu. Ne olduğunu anlamazken kaşlarım çatılı halde ona bakıyordum. Ama üstüne alınacak hali yok gibiydi, gülmeye devam etti. "Binsene, evine bırakabilirim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
last chance to die •steddie•
Fanfiction-eddie munson, steve harrington. Eddie Munson bir sene önce nakil olduğu Hawkins Lisesi'nde Steve Harrington tarafından zorbalığa uğrar. "Bir maymun, iki maymun, üç maymun. Görmedim, duymadım, bilmiyorum." * LCTD 2022