Water and Fire

73 17 22
                                    

Yeni bölüm geldi.
İyi okumalar diliyorum hepinize <3
--------------------------
Küçükken en sevdiğim haftasonu aktivitelerinden biri, babamla birlikte eskimiş ya da terk edilmiş kitapların yeniden deper kazandığı sahaflar sokağına gidip kitaplarla ilgilenmekti. Her türden kitabın bulunduğu sokak 7/24 açık olan dükkanlar ve onları altüst eden insanlarla dolup taşardı. Orada en sevdiğim ise kitaplardaki kahramanların oyuncaklarının ve kostümlerinin satıldığı dükkandı. Hangi kitabı okusam oradan kitaba dair bir parça bulup kendimi baş kahramanın yerine koyabiliyordum çünkü.

O sokağa ilk gittiğimiz gün babamın söylediği cümleyi hala hatırlıyordum.
"Burası aslında terk edilmiş kitapların evi değil Jeongguk. Burası, başka insanların hayatlarına dokunup gelmiş hazinelerin bekleme noktası. Diğer insanlara bir şeyler kazandırmak için bekledikleri yer." O yüzden oldum olası almak istediğim kitaplar için önce mutlaka sahaflara bakıyordum.

Şimdi de tıpkı babam gibi Vante'nin arkasına düşmüş başka bir kütüphaneye gidiyordum.
"Yakın mı bahsettiğin kütüphane?"
"Uçarak evet. Yürüyerek... Pek sayılmaz."
"Uçarak derken?"
Sırtımdaki kanatları gösterip gülümsedi.
"Bunlar süs değil ki Jeon. Kullanmışsındır herhalde?"
Yüzüme muzip bir gülümseme yerleştirip kafamı iki yana salladım. O da benim gibi kafasını iki yana sallıyordu ancak benimkinin aksine onun yüzünde şaşkınlık hakimdi.
"Sana inanmıyorum."
"Nasıl gidicez şimdi? Ayaklarına falan mı tutunacağım?"
Cümlemin üzerine omuzlarını sallayarak kıkırdadı.
"Bizden daha hızlı bir araca ihtiyacımız olacak o zaman."
Cevabımı beklemeden bileğimden tutup beni kalenin arkasındaki bahçede bir yerlere sürüklemeye başladı. Ormanlık bir alana girdiğimizde Ay'ın yaydığı kırmızı ışık siyaha çalmaya başlamıştı. Vante hala bileğimden tutmaya ve karanlığın içinde yürümeye devam ediyordu. Bir süre daha bu şekilde yürüdükten sonra aniden bileğimden asılıp beni arkasına çekti.
"Şimdi çok sessiz olmanı istiyorum. Ben çıkabilirsin diyene kadar arkamda kal."

Stresten gerilen kaslarım damarlarımı görünür kılmıştı. Siyaha çalan kırmızı ışık kendini yavaş yavaş soyutlarken boyunu tam olarak kestiremediğim ağaçlar seyrekleşmeye başlamıştı. Yavaş adımlarla ilerlediğimiz iki dakikanın sonunda ağaçlar neredeyse bitmiş açık bir alana gelmiştik. Açık alanın ortasında boy gösteren uzun yıllık görkemli bir ağaç bulunuyordu. Sayısız dalı ve kocaman yapraklarıyla o kadar büyüktü ki Avatar filmindeki kutsal ağaç yanında matruşka gibi görünebilirdi.

"Şimdi adımlarını benimle birlikte atman gerekiyor. Senkronize şekilde yürümezsek sonu iyi bitmez."
Neye doğru yürüdüğümüzü, Vante'yi bile geren o şeyin ne olduğunu bilmediğimden kalbim deli gibi atıyordu. Adımlarımı Vante'ninkilere uydurup bedenimi ona yakın tutuyordum. İki üç adım sonrasında Vante durup boştaki elini ağzına götürdü ve ıslık çaldı. Ses ormanda yankılanırken ağacın yaprakları hafifçe sallanmaya ve rüzgarın kendisini oluşturmaya başladı. Benim dünyama ters olarak işleyen bu durum tüylerimi diken diken yaparken ağacın arkasından hırıltılı bir nefes sesi geldi. Vante'nin tuttuğu elimi hızla onun omzuna götürüp ipek gömleğini hafifçe sıktım. Boşa çıkan elini omzundaki elimin üzerine götürüp hafifçe dokundu. Fısıltıdan farksız varla yok arası çıkan sesini duyabilmiştim.
"Sakin ol."

Sesin sahibi varlık ağacın ardından çıkıp tamamen kendini gösterdiğinde nefesimi tutmuştum. Kan kırmızısı göz bebekleri ve kocaman gövdesiyle bize doğru yaklaşıyordu.
"Şimdi elini sakince öne doğru uzatmanı istiyorum. Seni tanımasına izin ver."
"Korkuyorum Vante. Bu şey kocaman."
"Oraya gitmek istiyorsak tek çaremiz bu kocaman şey Jeon. Şimdi ver elini bana."
Omzundaki elimi kolunun altından öne uzattım. Vante bileğimden tutup avuç içimi bize yaklaşan bedene karşı gelecek şekilde açmıştı. İşaret parmağımdaki dövme hafifçe sızladığı sırada karşımızdaki varlığın göz bebekleri kocaman olmuştu. Dehşete düşmüş vaziyette hızla nefes alıp vererek önce başını eğdi ardından dizlerini kırıp önümüzde diz çöktü. Dövmemden etrafa yayılan beyaz ışık demeti tayflara ayrılıp gökkuşağı görünümünü almıştı. Vante açık avcumu yere eğip bileğimden tutarak bedenimi yanına doğru çekti. Yüzünden sevinçle birbirine karışmış bir hayret okunuyordu.
"Hera ilk kez benden başka birine boyun eğdi. Babam bile ona bunu yaptıramamıştı. Sen nasıl bir şeysin Jeon?"
"Adı çok güzelmiş. Babanın mıydı?"
"Evet dedemden ona bir hediyeydi. Sonra ben ilgilenmeye başladım."
"Çok benziyorsunuz. Başta nefes kesecek kadar korkutucu. Ama sonra hayret verici şekilde sıcakkanlı. Bu yüzden sana boyun eğmiş olmalı."
"Öyleyse sana neden boyun eğdi. Üstelik senden korkmuş gibi görünüyor. Gözbebekleri hala anormal şekilde büyük."Anka kuşu olduğumu hissetmiş olmalıydı. Dünyasının ve sahibinin sonu olacak kişiden merhamet istiyordu belki de.
"Neyse. Gidelim mi artık?" Onaylar vaziyette kafamı sallayıp adımlarını takip ettim. Asıl hedef noktama ulaşmama az kalmıştı.
____________

Name of Evil ¦ taekook ¦Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin