Phoenix

229 38 47
                                    

Yeni bölüm geldii.

Geçen bölümde yaptığınız yorumların hepsi beni o kadar mutlu etti ki anlatamam elimden geldiğince cevap vermeye çalıştım. Sizin kurgumu sevdiğiniz gibi ben de sizi seviyorum.

Neyse öyle işte. Fazla boş yaptım :)

İyi okumalar diliyorum <3
________________

Vante yaklaşık on dakikadır odanın içinde bir ileri bir geri dönüp duruyordu. Sürekli sıkıntıyla nefes alıp veriyor aynı zamanda da sol eliyle ensesini tutuyordu. Etrafa istemsiz de olsa yaydığı negatif enerji beni de karanlığa sürüklüyordu. Ayakkabılarının yürürken çıkardığı topuk sesleri, beynimi öyle bir tırmalıyordu ki onu kollarından tutup koltuğa oturtmama çok az kalmıştı.

Az önce bana söyledikleri, itiraf ettikleri, yüzünden rahatsız olmuşa benziyordu. Bu zorunlu aşk mevzusu benim de canımı sıkıyordu ama bu kadar deli olacak bir şey yoktu. Her zaman başka bir çıkış yolu bulunabilirdi sonuçta. Tepkilerinin canımı sıktığını bilse yine de böyle davranır mıydı emin değildim. Ama şu hastalıklı duruma bir son vermem lazımdı. Dayanamayıp oturduğum koltuktan kalktım. Sırtı bana dönük şekilde masasına kadar yürüyüp geri döndü. Başı önde olduğundan ayakta olduğumu fark etmemişti. Zaten şu an yanında top patlasa duymazdı ya... Orası ayrı mesele. Ayakkabılarımı görünce duraksayıp onlara baktı bir süre. Bakıyordu ama görmüyordu sanki. Kafasında kuyruğu birbirine dolanmış bir sürü tilki geziyordu belli ki.

Bir adım sola kayıp beni geçmeye çalışınca ben de onun gibi sola kayıp önünü kestim. Sağ sol sağ sol derken sinirlendiğini belli eden bir ifadeyle bana baktı.

"Ne yapmaya çalışıyorsun Jeongguk?"

"Asıl sen ne yapıyorsun? Ne bu halin? Dakikalardır dolanıp duruyorsun odada. Bunun kimseye bir faydası yok. Fikirlerini paylaşmak zorundasın. Kabul et ya da etme bu işin içinde ben de varım. Neler döndüğünü bilmek hakkım. Hatırlatırım."

Omzu omzuma hafifçe çarparak yanımdan geçti ve koltuğa oturdu. Gerçekten düşünmekten kafayı yiyecek gibiydi.

"Bir çıkış yolu arıyorum Jeongguk. Hafızamı zorlamaya çalışıyorum. Aldığım eğitimler, büyü çeşitleri derken kafam uçtu gitti. Kimseyi umursamıyor gibi görünebilirim ama önemsiyorum. İkimizin de bu işten en az zararla çıkmasını sağlamaya çalışıyorum. Anlıyor musun?"

Ona da hak veriyordum. Çocukluğundan beri güvenliğini sağlamak için kendini feda ettiği dünyanın sonunu getireceği kişi, bir anda karşısında bitmişti. Gerçi o bunu bilmiyordu ama fark etmezdi. Herkes ona itaat ederken bir yabancı ona baş kaldırmıştı. Sonra da o yabancının anne babası için kurtuluş anahtarı olduğunu öğrenmişti. Hem kurtuluşu hem de sonu olacak biriyle aynı havayı soluyordu. Haberizce.

"Kafamda o kadar çok düşünce var ki... Sanki binlerce tilkinin kuyruğu birbirine dolandı. Hepsi kafamın içinde ayrı yerlere kaçmaya çalışıyor."

Benim düşüncelerimi sesli söylemesi ile gözlerim hayretle açıldı. Şaşkınlığım dikkatini çekmiş olacak ki koltuğun yanındaki komodin tarzı küçük dolabın üzerinden, bir kitabı işaret etti.

"Bahsettiğim şey bir çeşit kurgusal hayvan. Bilmemen normal. O kitapta geçiyor. Büyükbabam ölmeden önce bana bu kitabı vermişti. Çok iyi saklamamı söyledi. O günden beri yanımdan hiç ayırmadım."

İşaret ettiği kitaba baktığımda gözlerime inanamadım. Bu kitap...
Küçük Prens'ti. Babamın her akşam uyumam için bana okuduğu kitap gözlerimin önünde duruyordu. Ancak kaza sonucu onları kaybetmemin üzerinden bir hafta geçtikten sonra, ev sahibinin çağırdığı sosyal kuruluş ekipleri tüm eşyaları toplayıp çeşitli yerlere bağışlamıştı. O gün giden eşyaların arasında bu kitap da vardı.

Name of Evil ¦ taekook ¦Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin