Turn a Demon

269 56 74
                                    

Yeni bölüm geldi.
İyi okumalar diliyorum hepinize <3
______________

Başım yerinden koparılmış gibi şiddetle ağrıyordu. O kadar halsizdim ki parmağımı oynatmaya bile halim yoktu sanki. Etrafımdaki sesler derin bir kuyudan geliyor gibi yankılanıyor, kulaklarıma kadar ağrıyı hissedebiliyordum. Soğuk bir zeminde uzanıyordum. Bulunduğum ortamın kokusu Yoongi'nin evine ya da Jimin'in evine benzemiyordu. Başka bir yerdeydim. Diğerleri neredeydi bilmiyordum ancak içimde yükselmeye başlayan bir korku vardı. Gözlerimi ağır ağır aralamaya çalıştım. Önce her şey simsiyahtı ya da ben gözlerimi açtığımı sanıyordum. Etraf buzlu camdan bakıyormuşum gibi netleşmeye başlayınca içimde bir yerde beni bekleyen son gücümü kullanıp konuşmaya çalıştım. Ancak ağzımdan sadece fısıltı şeklinde bir ses çıkarabildim. Bana ne olmuştu?

"Seokjin sonuncusu da kendine geliyor galiba baksana bir."

Tanımadığım bir ses beni tamamen kendime getirirken etraf netleşmişti. Sadece iki tane antik çağdan kalmaya benzeyen gaz lambası ile aydınlanan zindan gibi bir yerdeydim. Namjoon solumda dikiliyor, Jimin ise duvarın dibinde Yoongi ile oturuyordu. Hepsi bitik vaziyetteydi. Kollarımı güçlükle kaldırıp yattığım yerden destek alarak yerimde doğruldum.

"Sonunda uyandın uyuyan güzel."

Tanımadığım sese doğru döndüğümde belinde yeşil renkli kılıcı olan, pelerin giymiş biriyle karşılaştım. Burada ne işimiz vardı? Bize ne yapacaklardı bilmiyordum ancak başımız belada gibiydi. Ancak şimdilik bunları düşünmemi engelleyen bir baş ağrısına sahiptim. Elimle şakaklarımı ovup biraz da olsa ağrıyı dindirmeye çalıştım ama boşunaydı. Sanki kafamın içinde tüm doğal afetler gerçekleşiyordu.

"Al iç bunu başının ağrısını dindirir. Kendi tarifim başka hiçbir yerde bulamazsın."
Yabancı sayısı ikiye çıkmıştı. Diğeri gibi kılıcı ve pelerini vardı onun da. Tek fark kılıcı pembe renkliydi. Bana doğru uzattığı tas şeklindeki şeyi alıp Jimin'e baktım. Endişeliydi ve gözlerinden yorgunluk akıyordu.

"Merak etme onlar da içti bundan. Hala nefes alıyorlar gördüğün gibi korkacak bir şey yok."

Kafam o kadar kötüydü ki, sorgulayacak zamanım olduğunu sanmıyordum çünkü biraz daha beklersem bu ağrı beni öldürecekti. İçeceği kafama dikip anında yuttum. Boğazımda sadece ufak bir yanma yapmıştı. Ama şimdiden ağrı azalma gösteriyor gibiydi. Elimdekini kabı yere bırakıp çayı veren yabancıya döndüm. Artık konuşacak kuvveti kendimde bulabiliyordum.

"Neden buradayız? Kaçırıldık mı?"

Yeşil kılıçlı bana dönüp gülümsedi.

"Hayır kaçırılmadınız. Bir çeşit hapis hayatına giriş yaptınız diyebiliriz. Tek fark buranın bir cehennem olması o kadar."
Allak bullak olan kafamla Yoongi'ye döndüm. Yabancıyı onaylar şekilde kafasını salladı. Gözlerinde daha önce görmediğim bir ifade vardı. Korkuyordu...
"Nasıl yani? Niye hapse atıldık? Biz hiçbir suç işlemedik ki."

Pembe kılıçlı olan odadaki iki sandalyeden birini çekip karşıma oturdu ve bir elini bana uzattı.

"En baştan başlayalım. Ben Seokjin bu da Hoseok."
Uzattığı elini sıkıp geri çekildim.
"Bundan iki gün öncesinde sizi kapımızın önünde bulduk. Evinizde oynadığınız oyunu hatırlıyor musun?"

Yaşadıklarımız gözlerimin önünde belirince kafamı 'evet' anlamında salladım.

"İşte o oyunun içerisindesiniz. Yani anlayacağın buraya bir şekilde girdiniz ve oyunu tamamlamadan çıkamazsınız."
Deli saçması kurduğu cümlelere karşılık gülerek diğerlerine döndüm ancak onlar gayet ciddiydi.
"Sen ne dediğinin farkında mısın? Böyle bir saçmalığa inanacağımı düşünmüyorsunuz herhalde."

Name of Evil ¦ taekook ¦Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin