Name of Evil ¦ taekook ¦

Facts

Yeni bölüm geldi.
Bu aralar şarkı sıkıntısı çekiyorum o yüzden kitabın temasına, ruhuna veya tarzına uyacağını düşündüğünüz şarkıları bunun altına yazarsanız çok mutlu olurum. Kitapta sizlerden de bir parça bulunmuş olur böylelikle. Neyse çok uzatmadan bölüme geçiyorum.
İyi okumalar <3
_____________________________

Ellerimi yüzümü korumak üzere siper ediyordum. Birkaç damla kan parmaklarımın arasındaki boşluktan yüzüme ulaşmayı başarmıştı. Kan kokusunun verdiği mide bulantısı gerginliğim sebebiyle ikiye katlanmıştı. Kendimi hızla bir ağacın arkasına atıp güvenceye aldım. Toprak yağmur yerine kanla sulanmış ve yunuşamıştı. Yine yağmur sonrası etrafı saran huzur dolu toprak kokusu yerine tiksindirici bir leş kokusu hakimdi. Ağacın arkasından kafamı hafifçe uzatıp neler olup bittiğine baktım. İki beden havada süzülüyor ve asalarını birbirine doğrultuyordu. Biri çok tanıdıktı. Saten, beyaz kıyafetleri yer yer kana bulanmıştı. Altın sarısına kaçan saçları vardı. Kanatları bembeyaz ve kocamandı. Diğeri tanıdık bedenin aksine simsiyahtı. Boğucu, zifiri karanlık ve korkutucu. Havada daireler çizerek birbirine karşı gard alan bu iki beden yavaşça yere inmeye başladı. İkisinin de yüzü görüş alanıma girdiğinde birini tanıyabilmiştim.

Vante... Bu oydu. Elindeki asayı sıkı tutmaktan eklemleri yer yer beyazlaşmış elleri hala oldukça zarif duruyordu. Diğerinin boydan boya çapraz şekilde yaralanmış bir yüzü, uzun simsiyah saçları ve kocaman yüzükleri vardı. Simsiyah kanatları arasında parlayan birkaç tane kırmızı tüy onu daha korkutucu kılıyordu. Bir anlığına kadrajıma giren bedenle irkilip geri çekildim. Alev alev yanarak süzülen bir mızrak Vante'ye doğru ilerliyordu. Ancak sanki ben hariç kimse onu görmüyor gibiydi. Saklandığım ağacın arkasında tüm hızımla çıkarak koşmaya başladım. Bir yandan Vante'ye sesleniyor, onu uyarıyordum. Ama o beni ne görüyordu ne de duyuyordu. İkisinin dünyasından soyutlanmış gibiydim. Düşmanının gözünden kendisininkileri bir saniyeliğine olsa dahi ayırmıyordu. Mızrak Vante'ye doğru süzülmeye devam ederken olağan gücümle koşup aramızdaki mesafeyi azalttım. Üç saniyelik bir sürede Vante'yi kendime çevirip bedenimi ona siper etmiştim. Sırtımda hissettiğim büyük bir baskı vardı. Sonra o baskı ağır ağır acıya dönüştü. Gözlerim yaşarıyor nefesim kesiliyordu. Vante elleriyle yüzümü tutarak bedenimi yere yatırdu. Başım dizlerindeydi. Bedenimse yan dönmüştü. Sırtımdaki acı artık dayanılmaz noktaya geldiğinde gözümden akan bir damla yaş süzülerek Vante'nin avucunu ıslattı. Gözlerimi yummadan önce Vante'nin sesi kafamın içinde yankılandı. Kendisi konuşmuyordu ama sesini duyabilirdum.

"Seni kurtaracağım Anka kuşum. Başka bir yerde buluşacağız."
~~~
Nefes nefese kalmış bedenim olduğu yerde irkilmişti. Akciğerlerim odadaki tüm havaya ihtiyacı varmış gibi hızla şişip sönerken alnımdaki birkaç damla teri elimle sildim. Gördüğüm rüyanın etkisinde kalmış olmalıydım. Çünkü sırtımda keskin bir acı vardı ve nefes almamı zorlaştırıyordu. Bir elimle yataktan destek alıp doğrulurken diğeriyle de sırtımdaki acıyan noktayı hafifçe ovuşturdum. Vante'nin benim için hazırlattığı odadaydım. Hava henüz aydınlanmamıştı. Terasın açık kalan kapısından gelen rüzgar odayı serin tuttuğundan çok fazla terlememiştim. Yanı başımda duran Kırmızı Ay suyundan bir yudum alıp yatağımda oturur pozisyona geçtim. Kütüphanenin önünde yaşadığımız şeyler beni etkilemiş olmalıydı. Ne zaman video oyunu oynasam onlarla alakalı rüyalar görüyordum zaten. Bu yüzden endişelenmemi gerektirecek bir şey yoktu. En azından öyle olmasını umuyordum.

Uykum kaçtığı için yatağımdan çıkıp masama ilerledim. Kütüphaneden aldığım kitapların yanında bileklerime sürdüğüm parfümlü yağın minik şişesi vardı. Biraz gevşemek için iki damla kadar sağ bileğime damlattım ve hafifçe kokladım. İnsanın içini açan, sebepsizce mutlu olmasını sağlayan eşsiz bir kokuydu bu. Vante ile terastan terasa olan kısa konuşamızı hatırlayıp kendi kendime gülümsedim.
"Tartışılamayacak tek zevke sahipsin Vante."