Yeonjun kapıdan içeri girdiği gibi direkt banyoya yöneldi, Beomgyu'nun ona seslenmelerini görmezden geldi ve duşa girdi. Uzun bir gün olmuştu, yorgundu ve artık kaşlarını çatmaktan yüz kaslarının ağrıdığını hissedebiliyordu. Sıcak bir duş iyi gelecek, diye düşündü.
Sabah otobüs kartını bulamadığı için evden normalden daha geç çıkmış, durakta on beş dakika boyunca beklemek zorunda kalmıştı. Normalde bindiği saatten farklı olunca dopdolu bir otobüste yolculuk yapmış, düşmemek için direkleri tutmaktan dün not aldığı kelimelere çalışma fırsatı olmamıştı. Vardiyasına ucu ucuna yetişmiş, ağzından çıkan ilk şey özür dilerim olmuştu. Öğle yemeğinde de sabahı telafi etmek için yazdığı kelimeleri tekrar ederek geçirmişti ama bunu yapmayacak olsa bile biliyordu, yine de yemek yiyemezdi.
Çıkan buharlarla beraber nefes alışının rahatladığını, sırtındaki kasların gevşemeye başladığını hissetti. Gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalıştı, gününün tamamını ziyan etmeye gerek olmadığını düşündü. Sonra bir şey oldu, son damla düştü ve Yeonjun'un bardağı taştı.
Sıcak su bitti.
Gözleri kapalı saçlarını şampuanlarken bir anda kanını donduran su yüzünden yerinde sıçramış, şoktan gözlerini açmıştı Yeonjun. Acele bir şekilde suyu ayarlamaya çalışırken de sıcak suyun bittiğini fark etmiş, söve saya hızlıca işini bitirmeye çalışmıştı. Lanetlendiğine, birilerinin ona büyü yaptırdığına inanmaya başladı o anda. Bir gün içerisinde başına bu kadar fazla talihsizlik gelmesinin başka bir açıklaması yoktu çünkü gözünde, tepesinin tası atmıştı gerçekten de.
Havluyu beline sardığı sırada kapı çaldı, Beomgyu'nun ona seslenişini duydu ardından da. Birazdan zaten çıkacağı için cevap vermedi, bir kez daha seslendi Beomgyu. Bu defa Yeonjun geliyorum dedi ve kendisine sakinleşmesi gerektiğini hatırlattı, sesindeki öfkenin pekala farkındaydı.
Pijamalarını giydikten sonra Beomgyu'nun yanına, mutfağa gitti ve karşılıklı olarak konulmuş taburelerden birine oturdu. Normalde yer kaplamasın diye masanın altındaki boşluğa koyduklarından dikkatini çekmişti. "Ben geldim." dedi.
Beomgyu arkasını dönmeden hoş geldin dedi, tabaklara yemek koyuyordu. İşini bitirdikten sonra ise tabakları masaya koyması için Yeonjun'a uzattı. Bunu yaparken onu baştan aşağı süzdüğü için Yeonjun konuşmayı kendisinin başlatması gerektiğini biliyordu. Eve geldiğinde normalde ilk yaptığı şey sevgilisine sarılmak olurdu, bir şeylerin yanlış olduğu bunu yapmamasından belliydi.
"Kötü bir gün geçirdim, gerginim o yüzden ama senin de gerilmene gerek yok."
Elindeki çatalları da masaya koyduktan sonra Beomgyu, karşısına oturdu ve anlatmak ister misin diye sordu. Gözlerindeki bakış Yeonjun'un yumuşamasına yardımcı oldu.
"Bilmiyorum, aslında anlatacak bir şey yok. Ara sıra denk geliyor, her şey aksi gidiyor, biliyorsun." dedi Yeonjun, ardından daha fazla konuşmasına gerek kalmasın diye ilk lokmasını aldı.
İkisi de yemeklerini yerken sessiz kaldılar, Beomgyu ara sıra Yeonjun'a bakıyordu ama Yeonjun'un gözleri tabağındaydı. Bugün pek bir şey yememiş olmasına rağmen iştahı yoktu ama sevgilisinin yapmak için uğraştığı yemeği öylece kenara itmek istemiyordu. Yarısını yiyene kadar bekledi, ardından "Ellerine sağlık." dedi.
"Doydun mu ki? Çok az yedin."
Yeonjun tabağını tezgaha koyup her gün tıka basa yiyemem ya dedi, ardından Beomgyu'nun yemeğini bitirmesini beklemek için geri yerine oturdu. Tek başına yemeyi sevmediğini biliyordu, çoğu zaman akşam yemeklerinden beraber olmalarının sebebi de buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
biliyorum sen şarap sevmezsin ama
Fanfictiono kadehlerin tanesi elli kağıttı vicdansız herif mini-shot| 12k