bu bölüm ucundan hyunho didismesi var ben de gariban venus ıcın hyunho multi koyiyim dedim
***
kural iki, ne zaman ne istediğine dikkat et.
çünkü son düşündüğüm şey zamanın durmasını istememdi ve zamanın durduğu kaçıncı dakikadaydık, bilmiyordum.
hyunjin'i koltuğa taşıyıp oturtmuş, yanına oturup başımı omzuna yaslamıştım. kesinlikle güzel bir aktiviteydi. zaman sonsuza dek durabilirdi.
fakat her şeyin işleyişine devam etmeye başlamasıyla zamanın akmaya devam ettiğini fark edip irkilerek yerinde sıçrayan hyunjin'in omzundan kafamı kaldırıp ona döndüm.
zamanın durduğunu anlamıştı.
"ne kadar sürdü?"
"saatler de çalışmıyor hyunnie, ne kadar sürdüğünü hiç bir zaman bilemeyeceğiz."
"sana yüz kere saymaya başlamanı söylemiştim," ve ben yüz kere sayacağımı söyleyip saymamıştım.
"oturup saniye sayacağıma kendin inandın mı cidden?" gülümseyip başını geri atarken koltuğun sırtına atıp benim arkamdan geçen kolunu saçıma çıkardı ve saçımı karıştırdı.
"chan hyunga söylemeyi düşünmüyor musun?"
"aslında minho hyunga daha önce söylediğim için tekrarlamayı düşünüyorum. o zaman daha lisedeydik şu an bana inanma ihtimali daha yüksek. chan hyung muhtemelen beni dinlediği an en yakın psikolojik tedavi merkezini arar." söylediğime koca bi kahkaha artarken gösterdiği dişlerine baktım ve belli belirsiz gülümsedim.
hyunjin'in acilen kendini çizmesi gerekiyordu. çizdiği resimler sanat falan değildi. asıl sanat kendisiydi.
"minho'nun chan hyung'dan farklı tepki vereceğine nasıl kanaat getirdin peki?"
"o chan hyungdan daha manyak," az öncekine kıyasla daha büyük bir kahkaha attığında gülüşünü tekrar izledim. bu adam kalbime hiç iyi gelmiyordu...
"bunu ona söyleyeceğim!"
"sonunda ıslak peçete yedireceği kişi her türlü sen olacaksın..."
(bornozlu hyunbinho yayini)
"acıma hiç ya, sapla gelişine." bu kez gülen ben olduğumda göz devirdi.
"her seferinde onunla uğraşıp asla arlanmaman ciddi anlamda ironik, hyunnie. sonsuza kadar didişmenizi izleyebilirim."
"geç dalganı sen,"
"düşene bir tekme de benden."
"sen ne zaman bu kadar kahpe bi insan oldun ya?" farkında olmadan bana yaklaşmıştı ve istemeden ona çekilmiştim.
"bilemem," ne dediğini bile bilmiyordum...
"hep mi böyleydin yoksa mutfaktaki küçük konuşmamızdan sonra mı ortaya çıktı bu hallerin?"
"hmm," yüzlerimiz daha da yaklaştığında artık söylediği hiçbir şeyi algılayamıyordum. tek odağım birkaç santim uzağımdaki dudaklarıydı.
"ne dediğimle ilgilenmiyorsun değil mi?" cevap vermedim, soruyu da anlamamıştım zaten.
ağır bir şekilde bana yaklaşırken yavaşça gözlerimi kapattım fakat dudaklarını hissedeceğimi düşünürken, "hassiktir!" diye bağırarak tepkisini ortaya koyan changbin hyungun sesine küfürler ederken kendimi koltuğun bir yanına fırlatmıştım bile. hyunjin'se diğer taraftaydı ve hiç bir şey yok gibi davranıyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pseudo- | hyunlix
Fanfiction[tamamlandı] [angst] [alternatif mutlu son bölümü var, angst okumak istemeyenlere duyurulur] zamanı kontrolü dışında durdurabilen felix'in bu sırrını bilen tek kişi, en yakın arkadaşı ve yıllardır aşık olduğu olan hyunjin'dir. felix'in güçleri başla...