braid their hair

229 27 55
                                    

bolum basliklari ingilizce cunku üç kelime ingilicemle venuse nıspet yapiyorum

***

hyunjin,

hislerimi itiraf edersem karşılık alır mıyım, yoksa arkadaşlığımızın bitmesine de mi sebep olurum bilmediğimden, sana belki de sonsuza dek söylemekten vaz geçiyorum.

...

hyunjin,

bugün zaman durduğunda, tam karşında durup seni sevdiğimi tekrarladım defalarca. bu beni rahatlattı fakat zaman tekrar akmaya başladığında, bunu sana zamanın durmadığı hiçbir anda söyleyemeyeceğimi fark etmek çok canımı yaktı.

...

hyunjin,

"hey çilli! acele etmezsen geç kalacağız!" hyunjin'in kaçıncı olduğunu bilmediğim seslenişiyle dağınık saçlarımı parmaklarımla düzetmeye çalışarak hızlı adımlarla odadan çıkıp koridoru geçtim.

bugün hastanede randevusu vardı ve her zaman olduğu gibi onunla gitmekte ısrarcı olmuş, her ne kadar gerekmediğini söylese de itiraz kabul etmeyeceğimi söylemiştim dün konuştuğumuzda.

fakat yine gecikmiştim. hatta uyuyakalmıştım ve hyunjin bir şey olduğunu düşünüp endişelenerek evime gelmişti. defalarca kapıyı çaldığını söylese de ben ses duymadığıma emindim.

ondaki anahtarımla eve girmişti ve beni uyandırmıştı.

uyandığınız anda karışınızda, hatta direkt burnunuzun dibinde birini görmek normalde olsa çığlık atmamı gerektirecek bir şeydi fakat gördüğüm kişi hyunjin'se işler değişirdi.

öyle de olmuştu.

aniden kıkırdayıp gülmemle onun da gülmesi bir olmuştu.

hızlıca hazırlansam da uykumdan kalktığım an hyunjin'in yüzünü görmem sersemlemiş gibi hareket etmeme sebep olmuştu. bu yüzden normalden daha geç hazırlanmıştım.

yanına ulaştığımsa telefonundaki bakışlarını kaldırıp önce doğal rengindeki saçlarıma, ardından yüzüme ve yavaşça bedenime baktı. telefonunu kapatıp cebine attığında tüm ilgisini bana vermiş gibi kısaca süzüp başını sallayarak "hadi çıkalım," dedi ve aniden arkasını dönüp evden çıktı.

anlam veremeden telefonumu vestiyerden alıp cebime attım ve hızlıca onun arkasından evden çıktım.

"bugün dersin yok mu? neden çanta almadın?"

"derse girmeyi düşünmüyorum çünkü. bugün senin sadece bir dersin var neredeyse boş günün, hastaneden çıkınca dersine girersin ve sonra takılırız." başını hevesle salladığında istemsizce gülümsedim ve kemerimi taktım.

"peki o zaman, finallerini boşlamadığına dayanarak kabul ediyorum!" ona gülümserken arabayı çalıştırmıştı.

hastalığının ne yönde ilerlediğini ciddi manada merak ediyordum. her ay düzenli gelsek de bir ay bir ayını tutmuyordu. çok iyi olduğunu söyleyip sonraki gelişimizde kötüye gittiğini söylüyordur doktor ve hyunjin her şeyin iyi olduğunu, kendini harika hissettiğini söyleyip duruyordu.

bense her gün bunun koca bir yalan olduğunun bilinciyle ağlıyordum.

hyunjin'se bundan habersiz, hâlâ en yakın arkadaşım olarak yanımdan bir saniye olsun ayrılmıyordu.

evet, hâlâ en yakın arkadaşım...

hastalığını öğrendikten sonra oturup kendimi sorgulamam bir işe yaramıştı ve hyunjin'in yanında diğerlerinden farklı hissettiğimi anlamıştım. kabullenmesi biraz uzun sürmüştü çünkü en yakın arkadaşım olması, duygularımı yanlış hissettirmişti.

pseudo- | hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin